Filozof Byung-Chul Han Röportajı | BCA Times




  ÖNE ÇIKAN HABERLER

Filozof Byung-Chul Han Röportajı
Eklenme Tarihi: 5 Mart 2018, Pazartesi 02:17 - Son Güncelleme: 5 Mart 2018 Pazartesi, 02:17
Font1 Font2 Font3 Font4



Filozof Byung-Chul Han Röportajı
Güney Koreli yazar, kültür kuramcısı ve Filozof Byung-Chul Han: 'Dünya absürt bir yer, absürtün içinde saadet olmaz..

Güney Koreli yazar, kültür kuramcısı ve Filozof Byung-Chul Han, 2014 yılında Almanya'nın önde gelen (haftalık) gazetelerinden Zeit gazetesinin müstakil ÅŸekilde yayımlanan Zeit Wissen (Zeit Bilim) dergisinin Mayıs sayısı için gazeteciler Niels Boeing ve Andreas Liebert'a bir röportaj verdi. Okuyucuya 'Kusura bakmayın ama gerçekler bunlar…' baÅŸlığı ile sunulan röportaj, Aylık Dergisi için Gökhan GümüÅŸ tarafından tercüme edildi. Ä°ÅŸte Han'ın Alman basını tarafından 'istenmeyen kiÅŸi' ilan edilmesine sebep olan o röportajın bir kısmı:

 

ZEIT Wissen: Güzel üzerine düÅŸünüyorsunuz. Bu fikir mesaisi müÅŸahhas olarak nasıl?

DüÅŸünmek benzerlikleri algılamaktır. ÇoÄŸu zaman hadiseler – ÅŸimdi olan ve daha önceden olmuÅŸ olan bir hadise – arasında aniden benzerlikler fark ettiÄŸimi tecrübe ediyorum. Veya eÅŸ zamanlı olup biten ÅŸeylerdir bunlar. Bu iliÅŸkilerin izine düÅŸüyorum.

ZEIT Wissen: Peki bu Güzel için ne ifade ediyor? 

Bugün olup biten veya günümüzde çok sevilen ÅŸeylerin birbirleriyle baÄŸlantılı olduklarına dair intibam var. Mesela Brazilian Waxing, Jeff Koons'un skülptürleri ve iPhone arasında. 

DÜÅžÜNÜYORUM: BÄ°R ÇÄ°ZÄ°K NEDEN BU KADAR RAHATSIZ EDÄ°YOR?

ZEIT Wissen: Beden kıllarının alınmasını cep telefonu ve ayrıca bir sanatçı ile iliÅŸkilendiriyorsunuz?

Aslında ortak nitelik çok kolay görülebilir: Düzlük. Düzlük zamanımızı karakterize ediyor. LG markasının G Flex model cep telefonunu biliyor musunuz? Bu cep telefonu özel bir kaplamayla donatılmış: çizikler oluÅŸtuÄŸu takdirde, kısa bir müddet sonra kayıp oluyorlar, yani kendi kendini tamir eden bir kaplama, neredeyse organik bir cilt gibi. Neticede cep telefonu daima pürüzsüz kalıyor. Kendime sorduÄŸum ÅŸu: bir cisim de oluÅŸan birkaç çizik niye bu kadar rahatsız ediyor? Düz bir yüzeye olan yöneliÅŸ niye? Oradan hemen pürüzsüz cep telefonu, pürüzsüz cilt ve aÅŸk arasında bir baÄŸlantı açılıyor.

GÜNÜMÜZDE Ä°NSAN, YARADAN, YARALANMAKTAN; SANAT, YARALAMAKTAN KAÇIYOR

ZEIT Wissen: AÅŸk mı? Bunu lütfen izah etmeniz gerekiyor.

Cep telefonunun pürüzsüz düzlüÄŸü yaralanmaya tahammülü olmayan, her yaralanmadan kaçınan bir cilttir. Ve gerçekten günümüzde aÅŸkta da yaralanmaktan her yaralanmadan kaçınılmıyor mu? Kimse yaralanmak istemiyor, her türlü yaralamadan ve yaralanmaktan kaçınılıyor. Oysa aÅŸk büyük-riskli oynamayı gerektirir. Ama yaralanmak göze alınamadığı için bu riskten kaçınılıyor. Ä°htirastan kaçınılıyor, ve düÅŸkünlük bile yaranın fazlası demek. Artık aÅŸka düÅŸmek – Fransızca'da "tomber amoureux" tabiri kullanılır – olmaması gereken bir ÅŸey. Bu düÅŸmek oldukça menfi bir ÅŸey olarak algılanıyor, baÅŸlı başına bir yaralama, sakınılması gereken bir ÅŸey. Yine bunu bir baÅŸka fikir ile iliÅŸkilendiriyorum… "Like" (beÄŸeniyorum) çağında yaşıyoruz. Facebook'da "dislike" (beÄŸenmiyorum) seçimi yok, yalnız "like". Ve bu "like" iletiÅŸimi hızlandırıyor, "dislike" ise iletiÅŸimde tutukluÄŸa sebeb olur. Bir yaralama olayı da iletiÅŸimi durdurur. Sanat bile günümüzde yaralamak istemiyor. Jeff Koons'un heykellerinde yara yok, kırık yok, çatlak yok, kesici kenar yok, dikiÅŸ de yok. Her ÅŸey yusyuvarlak bir intiba veriyor – Jeff Koons'un sanatında hedef pürüzsüz yüzeydir. Günümüzde bir hoÅŸluk kültürü oluÅŸmak üzere. Bunu politikayla da iliÅŸkilendirebilirim.

DIÅž KAYNAKLI SÖMÜRÜDEN ÖZ KAYNAKLI SÖMÜRÜYE: DÜZ CÄ°LT, DÜZ SANAT, DÜZ POLÄ°TÄ°KA – MERKEL ELEÅžTÄ°RÄ°SÄ°

ZEIT Wissen: Yani düz bir politika mı oluÅŸmakta?

Politika da bugün büyük oynamaktan kaçınıyor. Bir hoÅŸ tutma politikası oluÅŸuyor. Bunun tipik politikacısı kimdir? Belki Angela Merkel. Zaten bundan dolayı bu kadar seviliyor. Görünürde hiç bir prensibi, vizyonu olmayan biri. SokaÄŸa bakıyor, ve sokaktaki havaya göre görüÅŸünü deÄŸiÅŸtiriveriyor. Fukushima nükleer felaketinden sonra aniden nükleer enerjiye karşı. Hakkında kaypak denilebilir. Ä°ÅŸte günümüzde politikanın "düzlüÄŸü". Düz cilt, düz sanat ve düz politika arasında ilginç bir baÄŸlantı var. Empati manasında siyasi aksiyon bir vizyona ve büyük oynamaya muhtaç. Yaralayabilmeli. Ama günümüz dümdüz politikası bunu yapmıyor. Sırf Angela Merkel deÄŸil, umumi halde mevcut politikacılar buna muktedir deÄŸil. Sistemin hoÅŸ hempaları olmaktan baÅŸka fonksiyonları yok. Sistemin arızalandığı yerde ve alternatifsizliÄŸin yapmacık güzellemesi altında tamirat yapıyorlar. Ama siyaset alternatif teklif etmeye mecburdur. Yoksa diktatörlükten farkı kalmaz. Bugün Neoliberalizmin diktatörlüÄŸünde yaşıyoruz. Neoliberalizimde herkes kendi özünün giriÅŸimcisi. Marks'ın zamanında kapitalizmin tamamen baÅŸka bir iÅŸleyiÅŸ strüktürü-yapısı vardı. Ekonomi fabrika sahipleri ve fabrika iÅŸçilerinden ibaretti ve hiçbir fabrika iÅŸçisi kendi özünün giriÅŸimcisi deÄŸildi. Dış kaynaklı bir sömürü vardı. Bugün öz sömürü uygulanıyor – ferdî gerçekleÅŸme illüzyonu içinde ben kendi kendimi sömürüyorum.

ÖZGÜRLÜK SÖMÜRÜLÜYOR

ZEIT Wissen: Bundan dolayı Neoliberalizm solun öncelikli kavga terimi haline geldiÄŸi söyleniyor.

Bu doÄŸru deÄŸil. Neoliberalizm günümüz toplumunun halini çok iyi iÅŸaretliyor; çünkü mevzu bahis olan özgürlüÄŸün sömürülmesidir. Sistem devamlı daha verimli olmak istiyor, ve bunun için dış sömürüden iç sömürüye vites deÄŸiÅŸtiriyor. Böylece özgürlük kisvesi altında daha büyük tesir ve verim saÄŸlıyor.

GERÇEKLER BUNLAR

ZEIT Wissen: Tahliliniz pek iç açıcı deÄŸil. Kendi kendimizi sömürüyoruz, ne aÅŸkta ne de politikada riske girmiyoruz, ne yaralanmak ne de yaralamak istiyoruz.

Kusura bakmayın ama gerçekler bunlardır.

BURADA BÄ°R FABRÄ°KA AÇILIYOR, BANGLADEÅž'TE Ä°NSANLAR ÖLÜYOR

ZEIT Wissen: Fert bu toplumda nasıl mesut olabilir – ideallerimiz için daha fazla çaba mı harcamalıyız?

Sistem bunu zorlaÅŸtırıyor. Bir defa ne istediÄŸimizi bilmiyoruz. Kendi ihtiyaçlarım diye algıladığım ihtiyaçlar bana ait deÄŸil. Mesela tekstil-giyim maÄŸazası Primark'ı ele alalım. Her ÅŸehirde bir Primark olmadığı için insanlar kafile toplulukları organize ediyorlar. Sonra muradlarına ulaşınca tam bir yaÄŸma yaÅŸanıyor. Bir gazetede böyle bir haber çıktı: Genç bir kız Primark'ın (Berlin) Alexanderplatz'da maÄŸaza açtığını duyunca sevinçten çığlık atarak, artık Primark varken hayatının mükemmel olacağını söylüyor. Böyle bir genç kız yüz çeÅŸit elbise satın alır, her elbise belki beÅŸ Euro tutarında – bu baÅŸlı başına bir çılgınlık, çünkü bu tip elbiselerin yapımı için BangladeÅŸ'te insanlar ölüyor, oralarda bir tekstil fabrikası çökünce. Åžimdi bu kızlar yüz çeÅŸit elbise alıyorlar, ama bunların çoÄŸunu giyinmiyorlar. Elbiseleri ne yapıyorlar, biliyor musunuz?

Ä°HTAYACIN ÖTESÄ°NDE MUTLAK BÄ°R 'TÜKETÄ°M' VARLIÄžI MEVCUT

ZEIT Wissen: Elbiseleri YouTube'da Haul videolarında tanıtıyorlar.

Aynen, reklam yapıyorlar! Bu elbiseleri ululadıkları yığınlarca video çeviriyorlar, modelcilik oynuyorlar. Her YouTube videosu yarım milyon defa tıklanıyor. Tüketiciler para verip elbise veya herhangi baÅŸka ÅŸeyler satın alıyorlar, ama bunların çoÄŸunu normal ihtiyaçlar çerçevesinde kullanmadıkları halde bir de reklamını yapıyorlar ve bu reklamlar yine yeniden tüketim saÄŸlıyor. Bu, eÅŸyaların normal ihtiyaçlar düzeyinde kullanımı ötesinde, mutlak bir tüketimin oluÅŸması demektir. Üretici firma reklamını tüketiciye ısmarladı. Kendisi artık reklam yapmıyor. Bu dört dörtlük bir sistem.

ZEIT Wissen: Psychopolitik baÅŸlıklı yeni kitabınızda "Özgürlük bir episod olarak geride kalacak" diyorsunuz. Neden?

Özgürlük zorlamanın bir karşıt figürüdür. Zorlama bizzat özgürlük diye algılanıyorsa, özgürlük bitmiÅŸtir. Bundan dolayıdır ki krizdeyiz. ÖzgürlüÄŸün krizi, zorlamayı özgürlük diye algılamamızdan. Siz beni bir ÅŸeye zorladığınızda, ben kendimi bu dış müdahaleye karşı savunabilirim. Ama karşımda beni zorlayan kimse olmayınca, direniÅŸ de mümkün deÄŸil. Bunun için kitabımın giriÅŸinde sanatçı Jenney Holzer'in meÅŸhur cümlesini parola edindim: Beni arzularımdan koru. (Protect me from what I want.)

ÖZGÜRLÜK ÜZERÄ°NDEN SÖMÜREN BÄ°R SÄ°STEM

ZEIT Wissen: Kendimizi kendimizden korumamız lazım geliyor yani?

EÄŸer bir sistem özgürlüÄŸe saldırıyorsa, kendimi savunmak zorundayım. Günümüzde iÅŸin sinsi tarafı ÅŸu ki, sistem özgürlüÄŸe doÄŸrudan saldırmıyor, özgürlüÄŸü enstrümantalize ediyor/vasıtalaÅŸtırıyor. Bir misal: 1980'li yıllarda (Almanya'da) nüfus sayımı yapıldığında herkes barikatlara çıktı. Hatta bir resmi makam bombalandı. Ä°nsanlar sokaklara döküldü, çünkü orada bir düÅŸman vardı, yani kendi rızaları dışında kendilerinden birtakım enformasyonlar koparmak isteyen devlet. Bugün her zamandan daha çok enformasyonu kendi elimizle veriyoruz. Niye protesto oluÅŸmuyor? Çünkü bugün kendimizi özgür sanıyoruz. 80'li yıllarda insanlar özgürlüklerine karşı saldırı ve kısıtlama hissi içindeydiler. Bundan dolayı sokaÄŸa çıktılar. Bugün özgürüz hissi içindeyiz. Enformasyonlarımızı gönüllü veriyoruz.

ZEIT Wissen: Belki cep telefonu bize yardımcı olabildiÄŸi içindir. Faydasını zararından daha büyük görüyoruz.

Olabilir, ama strüktür açısından bu toplum Orta ÇaÄŸ feodalizminden farksız. Facebook'un dijital feodal efendileri bize arsa veriyorlar, diyorlar ki: buyurun iÅŸletin, size ücretsiz veriyoruz. Ve bu arsayı delicesine iÅŸletiyoruz. Sonunda feodal efendiler gelip hasatı topluyorlar. Bu iletiÅŸimin sömürüsüdür. Birbirimizle iletiÅŸim kuruyoruz ve bunu yaparken kendimizi özgür hissediyoruz. Bu iletiÅŸimden feodal efendiler sermaye çıkarıyorlar. Ve istihbarat servisleri de takipteler. Bu sistem olabildiÄŸince verimli. Buna karşı hiç bir protesto yok, çünkü bizzat özgürlük üzerinden sömüren bir sistemde yaşıyoruz.

ZEIT Wissen: Şahsen siz nasıl idare ediyorsunuz?

Herkes gibi ben de modern iletiÅŸim ağına baÄŸlı olmayınca huzursuz oluyorum, tabi. Ben de bir kurbanım. Bütün bu dijital iletiÅŸim olmadan mesleÄŸimi, profesör ve yazar olarak icra edemiyorum. Herkes baÄŸlı, bağımlı.

'ÇÖP' Ä°NSANLAR – ALMANYA ELEÅžTÄ°RÄ°SÄ°

ZEIT Wissen: Big Data teknolojilerine nasıl bir rol düÅŸüyor?

Rolü önemli, çünkü Big Data sırf gözetim için kullanılmıyor, aynı zamanda ve öncelikli olmak üzere insan davranışlarını yönlendirmek için kullanılıyor. Ve insan davranışları yönlendiriliyorsa, özgür olduÄŸumuz hissiyatı içinde aldığımız kararlar tamamen manipüle edilmiÅŸse, hür irademiz tehlikede. Neticede, Big Data hür irademizi söz konusu etmekte.

ZEIT Wissen: Big Data'nın yeni bir sınıf toplumu oluşturduğunu yazıyorsunuz.

Günümüz dijital toplumu sınıfsız bir toplum deÄŸil. Enformasyon-veri firması Acxicom'u ele alın: bunlar insanları kategorilere ayırıyorlar. Son kategorinin tanımı "waste" – çöp. Acxicom yaklaşık 300 milyon Amerikalının, yani neredeyse tüm ABD nüfusu, ÅŸahsi bilgileri ile ticaret yapıyor. Bu firma artık Amerikalılar hakında FBI ve belki de NSA'den çok daha fazla ÅŸey biliyor. Acxicom insanları yetmiÅŸden fazla kategoriye yerleÅŸtiriyor, kataloglarında bunları birer ürün gibi takdim ediyorlar, ve her taleb için birÅŸeyler var. Piyasa deÄŸeri yüksek olan tüketiciler "shooting stars" (yükselen yıldızlar) kategorisine dahil. Bunlar 26-45 yaÅŸ arasında, dinamik, sabah sporu için erken kalkan, çocukları olmayan ama belki evli, vejeteryen, seyahat yapmayı seven ve Seinfeld dizisini izleyen kiÅŸiler. Ä°ÅŸte böylece Big Data yeni, dijital bir sınıf toplumu oluÅŸturuyor.

ZEIT Wissen: Peki "çöp" sınıfına kimler dahil?

Skoru düÅŸük olanlar. Mesela kredi alamayanlar. Ä°ÅŸte böylece Jeremy Bentham'in ideal hapishanesi olan "Panoptikum"una sosyolog Zygmunt Bauman'ın tabiriyle "Bannoptikum" eÅŸlik ediyor. Panoptikum sistemin hapsedilmiÅŸ tutsaklarını gözetler, buna karşılık Bannoptikum bir peÅŸin hüküm, sistem dışı ve sistem düÅŸmanı kiÅŸileri birer istenmeyen olarak belirleyen ve dışarda bırakan. Klasik Panoptikum disipline eder, Bannoptikum ise sistemin güvenliÄŸini ve etkinliÄŸini saÄŸlar. Ä°lginç olan NSA ve Acxicom'un iÅŸbirliÄŸidir, yani istihbarat servisi ve piyasa el ele.

ZEIT Wissen: "Çöp" sınıfının günün birinde kontrol mekanizmalarını aÅŸan bir kritik büyüklüÄŸe ulaÅŸması düÅŸünülebilir mi?

Hayır. Bunlar hallerinden utanan, kendilerini saklayan insanlar. Mesela Almanya'da "Hartzer" (2002 yılında Sosyaldemokrat-YeÅŸiller hükümet koalisyonu döneminde sosyal yardımları kısıtlayan ve iÅŸ piyasalarını yeniden düzenleyen "Hartz IV" yasaları neticesi iÅŸsiz kalan ve geçimlerini asgari sosyal yardımlar ile geçinen insanlara takılan lakab) diye tanımlananlar. Bunlar devamlı korkutulan, korku içinde yaÅŸayan kesimlerdir. Almanya'da bu insanların ne tür korkular içinde yaÅŸadıklarını görmek gerçekten korkunç. Bannoptikum içinde tutsaklar, bu korku hücrelerinden hiç bir kaçış yolu yok. Bunlardan birçok tanıdığım var, çöp muamelesi görüyorlar. Dünyanın en zengin ülkelerinden birinde, Almanya'da, insanlar pislik muamelesi görüyorlar. Onurları ellerinden alınıyor. Bu insanlar elbette protesto etmiyorlar, çünkü hallerinden utanıyorlar. Toplumu, düzeni sorumlu tutacakları yerde suçlu olarak kendilerini görüyorlar. Bu sınıftan politik aksiyon beklenemez.

 

 

PETROL BELKÄ° BÄ°R 50 YIL DAHA YETECEK AMA BU BÖYLE DEVAM EDEMEZ

ZEIT Wissen: Oldukça depresif bir durum. Bütün bunlar nereye kadar?

Bir defa maddi kaynaklar açısından, böyle devam edemez. Petrol belki bir 50 yıl daha yetecek kadar. Almanya'da bir illüzyonda yaşıyoruz. Üretim bölgeleri büyük ölçüde yer deÄŸiÅŸtirdi. Bilgisayarlarımız, elbiselerimiz, cep telefonlarımız Çin'de üretiliyor. Ama çöl Pekin'e gittikçe yaklaşıyor. Ve hava kirliliÄŸinden nefes alınamıyor. Son Kore ziyaretimde bu dev sarı toz-kum bulutunun Seoul'a kadar ulaÅŸtığını kendi gözlerimle gördüm. Maskeyle korunmak zorundasınız, çünkü tozlar akciÄŸere zarar veriyor. Bir müddet daha iyi-kötü böyle yürüse de – bu nasıl bir yaÅŸam? Veya günün yirmi dört saatinde tansiyon, ÅŸeker ve yaÄŸ oranını ölçmek için bedenlerini her türlü algılayıcı çiplerle donatan ve verileri internete ileten insanlara bakınız! Buna (Ä°ngilizce) self tracking deniliyor. Bu insanlar artık birer zombidir, birer kukladır. Georg Büchner'in Danton'un Ölümü'nde olduÄŸu gibi meçhul kimselerce oynatılıyorlar. (Bu noktada Liebling kafesindeki sohbetin çoÄŸu kez melodisini yitirme tehlikesinde olduÄŸunu zikretmek gerekiyor. Masamıza devamlı sazlarını kayıt cihazlarımıza endiÅŸe verici tarzda yaklaÅŸtıran sokak çalgıcıları geliyordu. Glenn-Miller'in meÅŸhur parçalarını çalan bir saksofoncu, Paris havaları çalan bir akordeoncu, "Que Sera" nakaratlarıyla bir ÅŸarkıcı-gitarcı. Ama Byung-Chul Han son derece konsantreli konuÅŸuyordu. Keskinlikle birbirine baÄŸladığı cümlelerini düÅŸüncesinde nasıl ÅŸekillendirdiÄŸi gözle görülür gibiydi. Böyle anlarda tüm konsantrasyonu fikir aleminde yoÄŸunlaşıyor – düÅŸüncelerini sunduÄŸu insanlarda deÄŸil. EÄŸlence programı da onu ÅŸaşırtamıyordu.)

PROFESÖR HAN KÄ°MDÄ°R?

ZEIT Wissen: Profesör Han, siz Güney Kore'de önce metalürji okudunuz. Müstakbel metal mühendisi Byung-Chul Han nasıl oldu da bir filozof ve keskin sistem tenkitçisi oldu?

Ben bir teknoloji manyağıyım. ÇocukluÄŸumda sökme-takmalara tutkuluydum, radyo veya diÄŸer elektronik ve mekanik araçlar olsun. Aslında elektro veya makina mühendisliÄŸi okumak istiyordum, ama sonra metalürji de kanaat kıldım. Gerçekten coÅŸkulu bir teknisyen ve amatör ustaydım.

ZEIT Wissen: Peki niye bıraktınız?

Çünkü bir defasında kimyevî deneylerimde bir patlama oldu. Hala o gün aldığım yaraların izleri mevcut. Neredeyse ölüyordum veya en azından kör kalabilirdim.

ZEIT Wissen: Nerede oldu?

Seoul'da, kendi evimde. Talebeydim. Günlerce aralıksız uÄŸraÅŸabiliyordum. Çekmecelerim tellerle, ölçme aletleriyle ve kimyevî maddelerle dolup taşıyordu. Bir nevî simyacıydım. Metalürji modern bir simyadır. Ama patlamanın olduÄŸu gün bıraktım. Bugün de söküp takıyorum, ama tel ve lehim aleti ile deÄŸil. DüÅŸünmek de söküp takma iÅŸidir. Ve düÅŸünce patlamaya sebeb olabilir. DüÅŸünmek en tehlikeli ÅŸeydir, belki atom bombasından daha tehlikeli. Dünya'yı deÄŸiÅŸtirebilir. Bundan dolayı Lenin de "ÖÄŸren, öÄŸren, yine öÄŸren!" diyordu. 

ZEIT Wissen: İnsanları yaralamak mı istiyorsunuz?

Hayır. Ben mevcudu izah etmeyi deniyorum. Åžeylerin iç yüzünü görebilmek çok zor. Daha fazlasını görmeye çalışıyorum – görebilmeyi öÄŸreniyorum. Gördüklerimi kaleme alıyorum. Kitablarım yaralayabilir, çünkü görülmesi istenmeyen ÅŸeyleri iÅŸaretliyorum. Ben veya tahlilim deÄŸil, içinde yaÅŸadığımız dünya acımasız, deli ve saçma.

Ä°YÄ° UYKU ve SAADET ARASINDAKÄ° BAÄž

ZEIT Wissen: Mesut bir insan mısınız?

Bunu sorun etmiyorum.

ZEIT Wissen: Yani insan kendi kendine bu suali sormaz mı demek istiyorsunuz?

Aslında bu mânâsız bir sual. Saadet illa hedeflediÄŸim bir hâl deÄŸil. Kavramı tanımlamak lazım. Saadet denince siz neyi anlıyorsunuz?

ZEIT Wissen: Çok kolay; severek-isteyerek dünyadayım, dünya bana sıla hissi veriyor, dünyadan neÅŸe alıyorum, uykularım iyi.

Sondan baÅŸlayalım. Benim uykularım berbat. Ä°ki gün önce filozof Wilhelm Schmidt ile nasıl yaÅŸamalı-iyi hayat üzerine sempozyumunu müzik eÅŸliÄŸinde baÅŸlattık: Goldberg varyasyonları. Bach Goldberg varyasyonlarını ÅŸiddetli uykusuzlukdan muzdarip bir kont için yazdı. Ben aynı zamanda seyircilere Marcel Proust'un “kayıp zaman peÅŸinde” geçen ilk cümlesini hatırlattım. Almanca'ya ÅŸöyle tercüme edilmiÅŸ: "Lange Zeit bin ich früh schlafen gegangen." (Haylî zamandır erken yatıyordum.) Ama Fransızca ÅŸöyle yazıyor: "Longtemps je me suis couché de bonne heure." ‘Bonheur' saadet demek. DoÄŸru tercüme ÅŸöyle olmalıydı: "Haylî zamandır mesut uyuyordum." Seyircilere iyi bir uykunun iyi ve mesut bir hayatı iÅŸaret ettiÄŸini söyledim.

ABSÜRTÜN Ä°ÇÄ°NDE SAADET OLMAZ

ZEIT Wissen: Uyuyamayınca ne yapıyorsunuz?

Ne mi yapıyorum? Öylesine (gözü açık) uzanıyorum. DiÄŸer noktaya gelince: Dünyada olmayı seviyor muyum? Bu yanlış dünyada olmak nasıl sevilir? Bu olmaz. Bundan dolayı mesut da deÄŸilim. ÇoÄŸu zaman dünyayı anlamıyorum. Bana oldukça saçma-absürt geliyor. Absürt içinde saadet olmaz. Mutluluk için, ki ben böyle düÅŸünüyorum, çok illüzyon gerekiyor.

ZEIT Wissen: Siz ÅŸeye seviniyorsunuz…?

Neye?

ZEIT Wissen: Herhangi bir ÅŸeye!

Dünyadan neÅŸe alamam.

 

YEMEK ve SAADET ARASINDAKÄ° Ä°LÄ°ÅžKÄ°

ZEIT Wissen: Lezzetli bir pastadan?

Pasta yemiyorum. Ä°yi bir yemekten zevk alabilirim, ama Berlin'de Almanya'da yemek problemli. Almanlar iyi yemeÄŸin kıymetini pek bilmiyorlar gibi. Bu belki Protestanlık kaynaklı, ÅŸu duyu düÅŸmanlığı. Asya'da yemek çok farklı, çok yüksek bir kıymeti var. Yemek için, Almanya'nın tersine, yine çok daha fazla para harcanır. Mesela Japonya: yemek orda bir kült ve estetik hadise mertebesinde. Özellikle inanılmaz bir tazelik var! Güzel kokulu pirinç insanın mesut olmasına yetebilir.

ZEIT Wissen: Neyse ki bu söyledikleriniz en azından bir parçacık mutluluÄŸu anımsatıyor. Otuz yıldır Almanya'da yaşıyorsunuz. Buna nasıl dayanabildiniz?

Böyle tanımlamak istemem, yani: dayanmak. Almanya'da severek yaşıyorum. Burdaki sükûneti seviyorum. Seoul'da böylesi yok. Özellikle Alman dilini seviyorum, kelimeleri. EÄŸer kitablarım okunsa bu farkedilir. Felsefeye oldukça elveriÅŸli bir lisan. Evet, burada beni mutlu eden ÅŸeyler var. Yemekler daha az, ama Glenn Gould'dan Bach mesela. Sık sık saatlerce Bach dinlerim. Bach'sız bu kadar uzun zaman Almanya'da kalır mıydım bilmiyorum; Schubert'in Winterreise (Kış seyahati), Schumann'ın Dichterliebe (Åžair sevdası) olmasaydı. Felsefe okuduÄŸum dönemde çoÄŸu zaman ÅŸarkı söylerdim, özellikle Schumann ve Schubert ÅŸarkıları, bunun için bayağı konservatuar dersi aldım. Piyano eÅŸliÄŸinde Winterreise okumak, bu çok güzel…

GÜNÜMÜZDE LÄ°SANIN DÄ°LÄ° TUTULDU

ZEIT Wissen: Güzel ÅŸeyler var! Siz dünyayı kötülemek için çok fazla zaman sarfediyorsunuz?

Belki… Derslerimde bütün bu problematikleri kendilerine sunduÄŸum için talebelerimi gerçekten yeise sürüklüyorum. En son derslerimden birinde kendilerine çözümlemelere doÄŸru düÅŸüneceÄŸimizi söylediÄŸimde, bazıları alkışladı. Nihayet! Bizi artık karamsarlıktan kurtarıyor!

ZEIT Wissen: Ne güzel. Çözümler üzerine sizinle konuÅŸmak istiyorduk zaten.

Çözümlere doÄŸru düÅŸünmek istiyordum, ama sonra ek problemlerin tarifine dönüÅŸtü.

ZEIT Wissen: Tamam. BaÅŸka ne tür problemler var?

Günümüzde lisan kalmadı – bir lisan yoksulluÄŸu ve ÅŸaÅŸkınlığı var. Lisanın dili tutuldu. Bir yanda müthiÅŸ bir gürültü var, iletiÅŸim gürültüsü, diÄŸer yanda tuhaf bir dilsizlik. Ve bu sükûttan farklı bir ÅŸey. Sükût son derece güçlü bir ifade ÅŸeklidir. Susmak bir lisandır. Sükût konuÅŸur. Sükût bir lisan olabilir. Ama gürültü lisansızdır. Geriye kalan dilsiz gürültülü iletiÅŸim, bu bir problem. Bugün bilgi dahi yok, enformasyon var. Bilgi enformasyondan tamamen farklı bir ÅŸeydir. Bilgi ve hakikat bugün kulaÄŸa oldukça antika terimler halinde yansır. Bilginin zaman strüktürü de farklı. GeçmiÅŸ ve gelecek arasında uzanır. Enformasyonun zamanı ise anlıktır. Bilgi yine tecrübe üzerine kurulur. Bir usta bilgiye tasarruf eder. Günümüzde acemilik teröründe yaşıyoruz.


Bu haberlerde ilginizi çekebilir!