ÖNE ÇIKAN HABERLER

Yazar Rıdvan Serin ile Röportaj
Eklenme Tarihi: 15 Kasım 2022, Salı 19:09 - Son Güncelleme: 15 Kasım 2022 Salı, 19:09
Font1 Font2 Font3 Font4



Yazar Rıdvan Serin ile Röportaj
Zamanın anlamını yakalarsanız, hangi devirde olursanız olun yazdıklarınız geçmişten bile gelse, okurun yaşadığı çağa ve sonrasına da kalıcı bir miras olur.

Altın Kalem Ödüllü Yazar Rıdvan Serin ile Röportaj

Ceren Tuğba Sönmez: Merhaba, ilk olarak kendiniz hakkında bizi biraz bilgilendirir misiniz?

Rıdvan Serin:1982 Adana doğumluyum. İlkokula doğduğum şehirde başladım ve 1990 yılından bu yanadır İstanbul’da yaşmaktayım. Ailemin işi sebebi ile İstanbul’a taşındık ve ilkokulun son iki yılı ortaokul ve liseyi İstanbul’da okudum. Kendim eski adı ile Bakırköy Endüstri Meslek Lisesi, Makine bölümü mezunuyum. İlk üniversitemi Trakya Üniversitesi’nde, maden üzerine okudum, daha sonra Zonguldak Maden Fakültesine geçiş yaptım ve Maden Mühendisliği okudum. Sonrasında Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesinden mezun olup bir inşaat firmasında muhasebeci olarak çalıştım. Bununla birlikte halen İstanbul Üniversitesinde İş sağlığı ve Güvenliği alanında öğrenim görmekteyim. Hayatım boyunca hep çalışarak okudum, pek çoğu da daha çok aile mesleği de olduğu için inşaat üzerineydi. Şu anda da yıllar evvel yapımında çalıştığım tramvay hattında; İBB Metro İstanbul A.Ş. de önce teknisyen olarak son 8 yıldır ise istasyon amiri olarak görev yapmaktayım. Yıllardır yazı yazma merakımdan dolayı pek çok hobi de edindim. Kitap okumak dışında özellikle fantastik kitaplar ve çizgi roman koleksiyonu yapmak gibi hobilerim var. Ama en çok yazı yazmak, özellikle son 10 yıldır benim en büyük hobim haline geldi.

 

Ceren Tuğba Sönmez: Sizce yazarlık nedir?

Rıdvan Serin: Yazarlık; fikir işçiliği, emekçiliği. Alın terini göz nurunu sayfalara akıtma zanaatıdır. Kimi insan vardır, kalemi eline aldığında çok güzel bir resim yapar. Hatta öyle güzel bir resim yapar ki paha biçilmez bir tablo olur. Bazı insanlar ise kalemi eline alınca, önce harfleri sonra kelimeleri ve cümleleri yan yana koyar. Ve sonunda tablo gibi bir yazı ortaya koyar. Bence yazarlık zor olanı insana anlatma sanatıdır. Yazarlık insana hiç tatmadığı duyguları zihninde kurdurmak, hiç gitmediği yerleri göstermek, hatta bir yemeğin kokusunu, bir müziğin tınısını insanda uyandıran sanatçıdır. Çünkü bir ressam gibi sadece gördüğünü değil, görülmeyeni göstermek, gidilmeyene götürmektir amacı yazarın. Bunun için öyle bir uğraş veriri ki yazar. Kalemi eline alsın ya da daktilo başına geçsin, okura bir heyecan, bir anlam katması gereken kişidir. Öyle her şeyi yazamaz yazar. Aklına geleni yazan bence yazar değildir. Yazar kelimeleri ve heceleri ile hatta bir harfi nerede kullanması gerektiğini birçok kez düşünüp tartan, bir düşünce esnafıdır. Sokağa çıkınca rastladığınız esnaftan farkı, avazı çıktığınca bağırıp ürününü anlatamaz. Yazar bir defa okur denilen bir kitle ile muhataptır ve okurların beyni; tıpkı işten eve gelmiş bir işçinin midesi nasıl aç ise, okurun beyni de o kadar kelimelere ve hecelere aç olduğu için, bir aşçıdır da aynı zamanda yazar. Kelimeler ve harflerden güzel sofralar kuran kişidir. Kısacası yazarlık; toplumun içinden olup hep görülmeyen, duyulmayan, sadece bir tek zanaatı olan o da, düşüncesi ile bir eser ortaya koyan fikir işçisi, emekçisidir.

 

Ceren Tuğba Sönmez:  Hayatınızda en fazla iz bırakan olay veya durum nedir?

Rıdvan Serin: Aslında çok fazla iz bırakan anım var. Hangi birisini anlatayım bilemiyorum. Sanki uzaktan bakınca onları ben yaşamamışım gibi geliyor şimdilerde. Ama hayat bana fantastik bir ömür silsilesi sundu. Hatta halen de sunmaya devam ediyor. Memleketimden ayrılmak… Bence her göçmen kuşa yuvasından uçmak ar gelir. Üstelik sevdiğim ne kadar arkadaşım varsa maalesef kimisinden ancak yıllar sonra haberdar oldum, kimisini ise hiç görememek üzere toprağımı bıraktım. Çocukken beni seven, benim de çok sevdiğim bir kız arkadaşım vardı, yıllar sonra liseye başlamadan önce, memleketime gittiğimde onun ölüm haberini almıştım. Ailece bir kaza geçirmişlerdi Gâvur Dağı’nda. Daha sonra en yakın arkadaşımın; bugünden yedi yıl kadar önceydi, intihar ettiğini öğrendim. Ve benim için bazı şeyler artık dönüm noktası olarak kaldı. Demiştim en başta, hangi birisini anlatayım diye, daha çok var ama işte, biraz da beni hayat yazmaya itti diyebilirim, kafamı dağıtmak için. Çocuk yaşta büyüttü hayat bizi, şımaracak kimsem yok gibiydi. Kusura bakmayın biraz kasvetli bir cevap oldu.

 

Ceren Tuğba Sönmez: Kitabınızı nasıl yazmaya karar verdiniz? Kitabınızın içeriğinden biraz bahseder misiniz?

Rıdvan Serin: Aslında bir şiir kitabı yazmak yoktu aklımda. Çok büyük konuşmuş olabilirim zamanında, çünkü şiiri naif görürdüm. Fakat çocukluğumdan beri en büyük hobim yazmaktı. Bana hep kalem defter alın demişimdir aileme ve okula başladığımda öğretmenim anneme “Bu çocuk kalem tutmayı nereden biliyor? Diğerlerinden farkı ne?” demişti yanımda. Okuma yazmayı çözdüğüm zaman nereye gitsem ya yanımda küçük bir defter olur ya da hafızama bazı şeyleri yazardım, kimi zaman bir ağıt, duyulmamış bir türkü, bir iki söz. Ben bunlara şiirsel diyorum, tam olarak şiir değil. Hani bir önceki soruda sordunuz ve hep başımdan geçen kasvetli şeyleri anlattım, fakat tabi iyi şeyler de vardı işte yazmak ta onlardan birisiydi. Çekilmeyen çileden şiir çıkmaz, türkü olmaz. Coğrafyamı bile çok sonra lise çağlarımda tanır oldum. Her ne kadar fantastik öykü ya da kurmaca öykü merakım olsa da, şiir gittikçe bende kalıcı olmaya başladı. Yıllar sonra bir evden başkasına taşınmamız gerektiğinde o eski defterlerimi buldum, unutup gitmişim bir köşede, işte oradan çıkartır oldum birçok şeyi.

Yıllar önce, galiba on yıldan fazla bir süre önce bu Facebook yeni yeni yaygınlaşırken, orada bir şiir sayfası vardı. Ve o sayfadaki şiirlerden birine, elimdeki dört mısralık bir şiirle yorum yaptım, sonra onu beğendiler ve beğenenlerin içinde Erkin Koray olduğunu gördüm. Hani Türk Rock müziğin efsanesi olan Erkin Koray. Sahte ya da gerçek sayfa fark etmez, beni çok düşündürdü. Gerçekten de şiirlerim yazdıklarım okunabilir miydi? O ana kadar kendi hayal âleminde bir kitap çıkartmak nasıldır diye düşünen birisiydim.

Aradan yıllar geçti, bazı şeyler yaşadım bir gönül kırgınlığım oldu. O zaman şiirler yazdığım bir hanımefendi vardı. O dönem cesaret edip, bir kitap çıkartmak nasıl olur diyerek yayın evinin yolunu tutmuştum. Zaman bana çocukluk için, memleket için şiir yazdırırken bu kez doğru adresi buldurmuştu.  Şiir kitabımın ismi, ona şiir yazar iken kullandığım takma ad olan Manolya. Fakat bununla birlikte çocuklara, haksızlığa uğramışlara, vatanıma, hatta hiç gitmediğim ve sadece rüyamda gördüğüm Arjantin için bile şiir var kitabımda. Kitabım bir insanın yaşamı gibi; önce çocukluk ile o zamana ait şiirler ile başlıyor, sonra gençliğime ait şiirler ile devam ediyor ve ikinci bölümde, ismini aldığı Manolya’ya ait şiirler geliyor. Sonu ise her insanın yaşayacağı ölüm ile bitiyor. Son şiirim bir vasiyet niteliğimde kitabımda. Kitabımda bir de boş sayfa var, özellikle koydum o kitaba birilerinin de şiir yazması için. Kendi kitabı gibi, kendi şiirleri gibi benimsemesi, daha iyi özümsemesi için. Kısaca şu edebiyat çorbasında biraz da, kitabın okurunun tuzu bulunması için.

Şiir kitabım Manolya’dan sonra çıkan -on sekiz yıl boyunca yazdığım- Toy isimli fantastik bir romanım var. Bunun haricinde bir başka yazar ile ülkedeki 81 ilden benim gibi şiire de meraklıların ortak olarak çıkarttığı Antoloji- 2 ve yakında çıkacak Antoloji -3 var.

 

Ceren Tuğba Sönmez: Hayal gücünüz çok geniş ve renkli olmalı. Bununla ilgili neler söyleyebilirsiniz?

Rıdvan Serin: Nasıl yaşarsanız, sizin de düşlerinizde öyle oluyor mu? Evet, kabul ediyorum onca sanatsal şey yazmaya çalıştıktan sonra sizin sorunuza böyle soru ile cevap vermem anlamsız oldu ama insan neden var olamayan ya da kesinliği olmayan şeylere karşı ilgi duyar ve hayal kurar? Üstelik fiziki bir karşılığı, kanıtı dahi olmasa da. Çünkü insan beyni kendisini bütün şartlara alıştıran bir makine gibidir. Benim hayal gücüm çok gelişmiş değil, ben sadece beynimin hayal etmesini serbest bıraktım. İnsanı diğer canlılardan ayıran yegâne şey düşünmesi ve bunu bir şekilde fiiliyata dökmesidir. İcatlar da böyle çıkmıştır. Kitapların da hemen her biri bence icattır. Ben bazen dalarım, çocukken kendi kendime mırıldanırmışım hikâyeler uydurup yazardım. Bir gün bizim peder bey (babama genelde böyle derim ) bu konuştuğun şeyleri kâğıda yazsana demişti. İşte o gün bugündür bir küçük not defterine daha ilkokul ikideyken birçok şeyi yazar oldum. Hep sıra dışı şeyler ilgimi çekerdi. Merakımı gidermek için o tarzda kitaplar okurdum, bunlara fantastik kitap diyorlar, ama sonra Edgar Allan Poe ve Oscar Wild ile tanıştım, kara mizah denilen bir şeyler yazmışlar ve Allan Poe’nun şiirleri vardı. Sonra birde baktım bizim tarihi şairlerimizin de öyle öykü ve yazıları mevcut. Ve onları şans eseri araştırmaya başlayınca bütün yazarlar gibi hayal güçlerinin çok güçlü olduğunu fark ettim. Ve hatta hayat hikâyeleri de bin bir zorluk ile doluydu. Ayrıca, Robert E. Howard, H.P. Love Craft, Arthur Conan Doyle da bana fantastik kitaplar için ilham verirdi. Ama en çok Robert E. Howard’ın o Kimmeryalı çağ dışı kahramanı alıp hayaller âlemine götürürdü beni. Şiirlerde ise Yaşar Kemal, Özdemir Asaf, Cahit Zarifoğlu. Ama en çok Mehmet Akif Ersoy. İnanın öteki dünyada sadece o razı olsun benden yeter. Onun gibi milletine ve toprağına iki satır harf ile bile katkı sağlayan insanlar gelmez bu dünyaya. Hatta dönemin Türk edebiyatçılarından Ömer Seyfettin bile bende iz bırakmıştır. Bir dönem de, Yılmaz Erdoğan’ın şiirlerine kaptırmıştım kendimi. Yükünü çekemediğiniz her şey size hayal kurdurur bu dünyada, ben bunu öğrendim. Benim için kuracağım kurgulayacağım yazılar önce beynimin içinde bir sahne gibi belirir, sonra onu iyice irdelerim ve cümleyi, olguyu genişletirim. Bunu yapınca nihayete varır ve kâğıda dökerim satır satır.

 

Ceren Tuğba Sönmez: Yazarken olmazsa olmazlarınız var mı?

Rıdvan Serin: İlham olmadan yazamam, onun haricinde çay, sigara, su gibi şeyleri yazarken hatta günlük işimde dahi beni oyalayıcı ve dikkat dağıtıcı bulurum. O sebeple böyle şeyleri pek aramam. Ama benim yazmaya konsantre olmam için planlama yapmam gerekli. Sizlere bu yazıyı yazarken bile bir plan doğrultusunda yazıyorum. Bence bir yazarın olmazsa olmazı; yazacağı şeyin, konunun çok dağılmadan bir hedefe varmasıdır. Fakat yaşamadan görmeden, ya da sana hayal kurdurmadan hiç bir şeyi yazamam.

 

Ceren Tuğba Sönmez: Bir yazar için zaman ne demektir?

Rıdvan Serin: Zaman, maalesef benim en çok kaybettiğim şey. Artık günümüz insanı olarak zamanı yetiremiyoruz, bilmem sizlerde aynı durumda mısınız? Hayatımı tamamen kitaplardan kazanmadığım için de benim için zamanlama çok önemli. İlk kitabım olmasını istediğim bir macera bilim kurgu romanını 15 yaşımda yazmaya başladım ama maddi yetersizliklerim o kadar çoktu ki. Okula devam etmek, evden uzakta Edirne’ye gitmek. Maalesef o konudan uzaklaştım. Diğer fantastik romanımı tam 16 yıl yazdım ve artık kendime dur dedim, şiir kitabımdan sonra bir cesaret bana onu yayımlattı. Bir de bir insanın zamanını almamak lazım, ama gönül koyanlar bizim zamanımızı fütursuzca alıp gittiler ve bir de” bana ne!” dediler maalesef. Her şey zamanında güzel, sonra geriye dönüp hatanı anlarsan, tamam bu bir erdemdir fakat işte o zaman iş işten geçmiş olur. İnsan kendisine verilen kıymeti bilmeli, buldumcuk olup burnu ile itmemeli. Bana yazdıran şey biraz da zamanın gücü idi. Sanki bu 21. Yüzyılda, biraz da klasik eski Türk gençliğinin çağındaki gibi şeylere aşina kalıp kendimi onlara verdim. Buna şimdi Retro diyorlar. Modern klasik. Zamanın anlamını yakalarsanız, hangi devirde olursanız olun yazdıklarınız geçmişten bile gelse, okurun yaşadığı çağa ve sonrasına da kalıcı bir miras olur.

 

Ceren Tuğba Sönmez: Günlük hayat kaleminizi nasıl etkiliyor?

Rıdvan Serin: Kalemimin etkilenmediği gün yoktu yakın dönemde. Dediğim gibi hayal gücümü serbest bıraktığım için birçok konuda düşünüyorum. Futbolu da düşünürüm, sanatı da, filimi de, kitabı da. Birisinin bende bıraktığı iz, gördüğüm yansıma bazen yazdığım öyküye bazen de şiirime sirayet etmiştir. O yüzden bu çağın gündelik gerçekleri ile haşır neşir olmuş satırlarım vardır. Sanatsal, biraz da eski lügat ile yazı yazamaya çalışırım. Bunun için de kendim eski kelimeleri de kullanmaya özen gösteririm. Fakat 21. yy da yaşadığımız için, insanların okuduğunda kendi çağından bir iz bulması da önemlidir. Bazı yazarların halen kabul gören eserlerine baktığınızda, o eserler günümüze bile uyarlandığında şiir de olsa, bestelenirken yaşanılan zaman dilimi ile uyumluluğunu koruduğu gibi, geleceğe de kalmış oluyor hali hazırda. Bunun nedeni gündelik hayatın getirisi. İnsanın olduğu her yerde medeniyetin kurulduğu her dönemde insan aynı ataları gibi bir iz bırakır geriye. Bu da gündelik hayat ile çoğu zaman paralellik gösterir. Ben de tam olarak bunu yapmaya çalışıyorum. Gezdiğim yer ile ilgili bir şiir yazarım bazen, misal kitabımda Balat ile ilgili bir şiir var. Birde Eminönü’ndeki olayları anlattığım başka bir şiir. Fantastik kitabıma dahi lise yıllarımda yaşadığım bir olayı o kitabımın öykü zamanına uyarlayarak aktardım. Bir kılıcın nasıl imal edilmesi gerektiği gibi. Ve o, bundan 15 yıl önce yaşadığım bir olay olsa da, o zaman yazdığım yerde kaldı konu olarak, sonra da okura böyle sundum.

 

Ceren Tuğba Sönmez:  Ufukta yeni bir kitap var mı ?

Rıdvan Serin: Var. Fakat bitmesi bu hız ile bir yıla yakın sürer. O da korku mizahı, kara mizah olarak yazmaya çalıştığım Kurt Adam romanım. Bununla birlikte daha önce de bahsettiğim gibi iki şiirimin içinde yer alacağı, Antoloji- 3 çalışması. Toy serimi de bu arada yazmaya çalışıyorum.

 

Ceren Tuğba Sönmez:   Bir yazar olarak okuyucularınıza mesajlarınız nelerdir?

Rıdvan Serin: Okumaya devam etmeleri. Okur olmak da zor çünkü bu devirde. Hem çok güzel kitaplar çıkıyor, hem de bazen hayatın çilesi sizi öyle yoruyor ki, en sevdiğiniz şeyi yapmaya zamanınız olmayabiliyor. Okurlarımla gelecekte yeni çalışmalarımda buluşmayı temenni ediyorum. Şimdiden hepsinin gözlerine sağlık diyorum. Teşekkür ederim.


Bu haberlerde ilginizi çekebilir!