ÖNE ÇIKAN HABERLER |
Ömür boyu ne güzel bir ifadedir… Ömür boyu deyince niye gözümüzün önünde çok uzun yıllar canlanır ki? Ömrümüzün boyu belki bir dakika belki iki saat… Ölüm hak.
Kafka’nın da dediği gibi ‘’Ölümün olduğu bu dünyada hiçbir şey ciddi değildir.’’ Geçmiş ve geleceği düşünmek bize anımızı yarınımızı kaybettirmekten başka bir işe yaramaz. Peki, hep öleceğimizi aklımızda bulundurursak yaşayabilir miyiz? Akıp giden zaman içerisinde ben hep ölümü aklımda bulunduralım demiyorum yaşamı aklımızda bulunduralım.
Şu anda nerde bulunuyorsak sadece o anda kalalım pencereye yakınsak eğer, açalım pencereyi havayı içimize çekip uzun uzun gökyüzünü seyredelim. Kuşların kanat çırpışındaki özgürlüğünü hissedip, derin derin nefes alıp kendimizi fark edelim. Kahve yapalım en köpüklüsünden kendimize, kahvenin kokusunu içimize çeke çeke pişirelim, kahvemizi yudumlarken damağımızdaki tadın zevkine varıp, anlamınızı bilmesekte ruhumuza dokunan bir müzik açıp keyfini çıkarıp yaşayalım anımızı… Ne geçmişte ki keşkelerimiz ve günahlarımız içinde boğulalım ne de gelecekle ilgili kaygılarımızı, korkularımızı düşünerek kaybetmeyelim içinde bulunduğumuz anımızı…
Yaşamayı her an aklımızda bulundurmak anda yaşamak istiyorsak yavaşlamamız gerekir. Bizler o kadar hızlı tüketiyoruz ki her şeyi anı yaşamak için fırsat vermiyoruz kendimize. Misal yemeği yaparken en kısa yoldan hazırlamaya çalışıyoruz. Eğer kendimiz hazırlamayıp dışarda yiyeceksek kırmızı renkli ortam da rahatsız sandalyelerin üzerinde oturup, dakika demiyorum saniyeler içinde yemeğimizi çiğnemeden yutuyoruz. Başka bir misal verecek olursam, Çok kitap okumuyoruz bu durum istatistiklerle kanıtlanmış. Fakat kitap okuduğumuz zaman da günlük dille yazılan kitapları, popüler kültürden uzak kalmamak için hızlı bir şekilde okuyoruz. Resmen kitap okumanın verdiği keyfe ulaşmamak için hızlı kitap okuma kurslarına gidiyoruz çok acı değil mi? Bir kitabı okurken kelimelerin birbiriyle olan dansını görmeden, kitabın kokusunu içine çekmeden, sosyal medyada paylaşmak için okuyoruz Gerçekten acı, hızlı tüketmenin dışında tabi bu durum farklı bir trajedi…
Arkamızdan atlı koşuyor gibi yaşamamız bize maddi olarak kazanç sağlayıp bedenimizi doyurmamızı sağlasa da manevi açıdan bizi olumsuz etkiler ve ruhumuzun yavaş yavaş ölmesine sebep olur.
Yaşamak, her anında farklı bir meşgalenin olması, randevu defterinin tamamen dolu olması her şeyden haberdar olmak her an çevrimiçi olmak demek değildir. Misal; zengin bir iş adamının oğlunu düşünelim sosyal bir çevresi, lüks arabası, evi… Vb. her şeyi mevcut günlerini yoğun bir şekilde geçiriyor. Bir taraftan da dağın başında her gün koyunlarını otlatan bir çoban düşünelim hangisi yaşıyor? Sizi bilmem ama bence çoban hayatını yaşıyor. Her anında farklı bir güzellik var bir gün kuzunun doğumuna şahit olur, başka bir gün gökyüzünü hayretle seyreder, yağmuru hisseder… Saymakla bitmeyecek güzel dolu gerçek anlar yaşar.
O vakit ey dostlar yaşayalım yavaşça, insanca, dürüstçe, özgürce, huzurla, anda kalarak, keyfine vararak, kırmadan dökmeden, farklılıklarımız içindeki güzellikleri görerek…
(* Anın keyfine varmanızı sağlayacak benim de çok sevdiğim birkaç müziğin linkini aşağı kısma bırakıyorum.)