ÖNE ÇIKAN HABERLER |
Ne garip değil mi?
Dost bildiğin yaşam, bitimiyle korkuturken seni,
Çare arayışında çareler nazlanıp durdu…
Korkutan ölüm sonsuzluk sundu sana bitimsiz,
Çaresizlik, vicdansız çareye merhamet sundu…
Beden şehvetinden zor vazgeçerken, küskün,
Ruh, sessizce ve mutlu ölümün elini tuttu…
Vedalar faniliğin gösterisinde uzaktan el sallarken
Ölüm ardına bakmaksızın yolu tuttu…
Ne garip değil mi?
Yaşam yaşatmazken acıların çilesinde,
Umut sadece ulaşılamayan uzak yol oldu…
Güya dosttu, güya soluk veren, güya can,
Can gitti, çile bitti, ölüm mest oldu…
Beden şekillenirken ya gözyaşı ya gülücükte,
Hasret, gurbet yol kesen eşkıya oldu…
Gözle görünmeyen duyguların esaretinde,
Yaşam mahkûm, ölüm özgürlüğe koştu…
Ne garip değil mi?
Onca çaba, onca telaşın hikâyesinde,
Yaşam, bin bir bilinmezlikte denklemler kurdu…
Bir karmaşa, bir kaos çaresiz arayışlarda…
Ne akıl yetti ne fikir hesapsız ömürler doldu…
Gelişlerin nedeniyken, gidişlerin sonucu,
Veya gidişlerin sonucuyken gelişlerin nedeni…
Çapraz sorgulamanın dünyasal yaşamında,
Ölüm masum yaşam suçlu bulundu…
Ne garip değil mi?
Sonsuz sandığımız yaşamın mevsimlerde bitişi,
Hani yazlar, hani kışlar, baharlar soldu…
İnsan, zamanla el ele koşsa da soluk soluğa,
Kazananı belliydi zaten, yarışmak zordu…
Hayaller kuruldu gelecekteki mutluluğa,
Çabaladı, ağladı, güldü, yoruldu…
Tam geçecekti ki ışıldaklı köprüden karşı tarafa,
İp koptu, ölüm geldi, o unutuldu…
Ne garip değil mi?
Dost bildiğin yaşam yaşarken seni, gaddar,
Zevkusefa cefasında adın cabbar oldu…
Sarhoş bir alemde kayboluşun eşiğinde,
Zaman biterken gerçek, anlam yine soyuttu…
Bir gürültüydü bir kalabalık yalnızlığım,
Riyakârdı, dost bildiğin yaşamla dostluğun…
Önünde sınav kâğıdı karalayıp durdun hunharca,
Yaşam kâğıtta bitti, sorular ölüm oldu…