ÖNE ÇIKAN HABERLER |
Tekamül kelimesi Arapça Kemal kökünden gelir. Dini bir terim olan bu kelimenin başta semavi dinler olmak üzere pek çok dini ve tasavvufi öğretide yeri vardır. Kelime kimi bilimsel teorilerin bilimdışı dayatma yöntemleri için istismara açık olmakla birlikte insanlık tarihinin tarihsel ve sosyolojik bağlamda tahlili için son derece önemlidir.
Kuran ayetleri farklı tabakalara farklı bağlamlarda derecelerine göre mesajlarını sezdirme adına üslup yönüyle müteşabih ve alegorik bir yol izler. Bu yüzden Ahmet Haşim, gerçek manada şiiri tarif ettiği “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” isimli poetikasında onu her seviyeden insanın kendine göre yorum çıkarıp bir şeyler anlayabildiği bir dile sahip olması gereken bir tür olarak tarif ederken Kurandaki belagat konusunda malumatının ne olduğu meselenin akademik boyutuyla ilgilenenlerin işidir. Ancak tekamül bahsini ele alırken sadece beşeri birkaç teori üzerinden gitmek mananın mesajı veren kanalın emrine verme gayretinden başka bir şey olamaz. O yüzden bütün ideolojik –hatta buna İslamcı yaklaşımlar da dahil- disiplinlerden arınmış şekilde bu kelimeye yaklaşmak gerek. Meseleye bu açıdan yaklaşıldığında Tekamül bütün evreni kuşatan bir gelişme ve olgunlaşma olarak görüldüğünde kendi konumu itibari ile insanın ruh ve madde yönü ile ve bir tür olarak gelişimini ifade eder. Maalesef bu kavram hususiyle bütün semavi dinler tarafından “Mesihlik”, “mehdilik” gibi kavramların tanımlanmasında bile inhirafa uğratılmıştır.[1] İsrailiyyat menşeli çok görüşte bütün insanlığın “mükemmel insan”ı oluşturmaya hizmet ettiği yahut etmesi gerektiği istikametinde bir anlayış vardır. Oysa tekamül doğal bir süreç olup hiçbir beşeri müdahaleyi kabul etmez. Bahsi edilen mükemmellik bir türün gelişimi ve varabileceği noktadır. O türden olağanüstü bir tür yahut ırk ortaya çıkamayacağı gibi, ortaya çıkacak olan da bir fert değildir. Öyle ki yukarıda bahsi edilen kavramların dahi bir şahıs değil “şahs-ı manevi” günümüzün anlayacağı tabirle bir tüzel kişilik olarak zamanın alimlerince tevil edilmiştir. Biz konumuzla bağlantısı itibariyle tekamül sosyo-ekonomik yönü üzerinden gideceğiz. Bediüzzaman meselenin bu yönünü Mektubat isimli eserde betimlerken insanoğlunun sosyo-ekonomik tekamülünü beş evrede ele alır. Bu ifadelerden anladığımız, tekamül, insan zihninde ve davranışlarında var olduğu söylenen ilerlemenin kolektif bir durum olduğu ve evrende işleyen bir yasanın eseri belki neticesi olduğudur.
İşte başlıkta ifade ettiğimiz bu organik ilerleyişin zihni yanına yapılacak olan bütün sistematik ve yapay müdahaleler iki tip uyumsuz insan tipini ortaya çıkarır. Birinci tip insanlar, bahsi edilen tekamül sürecinde kendi türüne göre erken bir zihin yapısıyla dünyaya gelen, Peygamberler, Dâhiler, Şairler, Filozoflar, Azizler, Veliler, Aksiyon adamları, Bilim adamları… gibi kendini ve türünün organik gelişim evresini zihin ve his ufku itibari ile aşan kişilerdir. İkinci tip insanlar ise ister birinci guruptaki gibi özelliklere sahip olsunlar isterse zihin ve his ufku itibari ile bu organik evrelerin gerisinde olsunlar konumlarını bu gelişmeyi tevile kullanan kişilerdir. Tekamülü, ait oldukları zümrelerin anlayışlarına göre değiştirmek suretiyle (üstün ırk, erken kıyamet faaliyetleri gibi…) bu uyumsuzluklarını kötüye kullanan zihin tipleridir. Birinci tipler belki tekamülün gerçekleşmesinde kilometre taşları olan ve işin kolektif zihin ve ruhun ilerleyişine ivme kazandıran faktörlerdir.
Yaşayış ve düşünüş itibari hayatı keskin virajlarla dolu Malcolm X, bu gruplamanın neresindedir? Eşitliğe, barışa, kamplaşmaya karşı duruşu, zihinsel manada kolektif zihnin ve şuurun bu duyuşta ilerlemesine ivme kazandıracak çıkışları itibari ile X, önemli bir fenomen olmuştur. Tarih bunu ana çizgileri itibariyle bir belge olarak daha net bir şekilde önümüze koyacaktır. Ancak bu hususta Tarih kadar sabırlı olmayan, anların kayıt defteri, diyebileceğimiz Edebiyat, yukarıdaki bu soruya cevap verilirken hayalimize ve zevklerimize yardımcı olur. Georg Lukacs bir bütünleşme felsefesi etrafında romanı ele aldığı kuramında bu bütünleşiklikte eksik parçaları ele almak etrafında değerlendirir roman sanatını.
Bizde maalesef romanın “resimlisi” olarak görülen “Çizgi Roman”ın bundan öte yazı ve çizgiyi kurgulamada ve yorumlamada iki beceriyi birleştiren bir tür olarak tarif edilir. İşin bu yanına uygun bir üslupta Andrew Helfer tarafından yazılan ve Randy Duburke tarafından çizilen ve Sabri Gürses tarafından çevrilip ilk baskısı 2010’da yapılan Everest Yayınları arasından çıkmış bu kitabı okumada tarzı, çizgi roman olanların dikkatine sunuyoruz.