ÖNE ÇIKAN HABERLER |
Mit kavramına dair pek çok tanım vardır. Eğer tefekkür denilen şey asli manada bir kavram üzerine derinlemesine düşünme ise ve bu kavram üzerine kendi kanonunun modern mitlerini tanımlama merkezli bir düşünme bu yazının çıkış noktası ise, bu hususta ilk başvuracağımız kaynak: Ian Watt’tır. Watt miti “kültürün her kesimince etraflı bir şekilde bilinen tarihsel ya da yarı tarihsel bir inanç olarak itibar gören toplumun kimi temel değerlerini içeren veya simgeleyen geleneksel hikaye.” Diye tarif eder. Daha sonra Faust, Don Quijote, Don Juan ve Robinson Crusoe’un kendi dönemlerindeki söylence ve anlatılar etrafında gerçek hayatta izlerini sürerken, kendi dönemlerinde toplumsal değişimler etrafında bu üç önemli ismin bulundukları uçlarda o dönem kültürü, sosyal, siyasi ve ekonomik özelliklerinin topluma sirayet eden yönlerinin bu bireylerde tezahür eden taraflarını irdeler. Bu irdeleme sonucundadır ki yukarıdaki mit tanımına denk düşecek şekilde içlerinde yaşadıkları o dönem toplumları tarafından kimisi başlangıçta bir büyücü, şarlatan (Faust), kimisi ahlaki zaafları itibari ile zampara bir hususiyete sahip (Don Juan) karakterlerin temsilleri iken anlatılardaki, imgelemler, ironiler ve alegoriler perdesi üstlerinden kaldırıldığında hiç umulmadık gerçeklerle yüzleşiriz.
Don Quijote artık en basit tabirle zayıf uzun vücudu ile at üstünde elinde uzun mızrağı ile ruhun göğe yükselişini temsil etmekten öte, romansa, kurguya kendi dönemini aşan manalar yüklemeye muktedir bir karakter olarak devleşir gözlerde. Faust artık bir şarlatan değil, bilmeye olan aşkın, susamışlığın, sorgulamadaki hınzır şeytaniliğin coşkun gülüşüyle karşımızda dururken Don Juan sarayın iki yüzlü ahlak telakkisine karşı çağının en mühim ahlak dersini verir bize. Robinson, haristir lakin maceracılık düşkünlüğü ile değil başta babası olmak üzere toplumun kendine çizdiği yolu reddedip bireysel kapitalizmin abidesi olma istikametinde bir harisliktir bu.
Hal böyleyken, biz modernleşme sürecimizde mitleştirme adına hangi karakterize edilmiş isimler üzerinde düşündük ya da düşündüklerimiz dışında ezber bozan tespitlere varabildik? Bunu sorgulamamızdaki sebep yukarıdaki bahsi edilen karakterlerin isimlerinin akla ilk gelmeleri itibari ile bizde oluşan yargıların hayalin de ötesinde bambaşka anlamları sembolize etmeleridir. Bunu Türk modernleşmesini etraflıca analiz ederken kültürel ve sosyolojik bağlamla yetinmeyip gelişmeleri o dönem bireyinin algısı etrafında ele alan ve o dönem edebi eserleri üzerinden analiz yapan Şerif Mardin’de görürüz.
Her alanda istikrarın hakim olduğu dönemlerde, istikrarlı karakterler, muteberdir. Ancak toplumları temelinden sarsan, belli kırılma dönemlerinde hem de farklı medeniyetler eşiğinde farklı dönemlerde bunu idrak etmiş bir toplumda istikrarlı karakterlerden ziyade hata üstüne hata yaparken, her yere kapaklanışında yeniyi ve değişimi, yadırgayan gözler önünde idrak eden bireylerdir. Değişimlerin ilk gönüllü kurbanları da bu tiplerdir. Daha Tanzimat’ın başında, İslam Beyler, Rakım Efendiler, belki “suya sabuna bulaşmayan” kahir ekseriyeti, eşraftan ve esnaftan olan geniş bir okur kitlesini (günümüze uyarlanmış olanları için de geçerli bu) memnun ederken biz, snop ile yeni bir kültürü el yordamı ile yoklayan birey arasındaki ince çizgiyi irdeleyen Şerif Mardin ile görürüz bu tür bir yaklaşımı. Mardin snop olarak görülen Araba Sevdası kahramanı Bihruz Bey’in her görüşü özentilik içinde ele alınırken, söz konusu kadınlar olunca değişen tutumlara dikkati çeker. Aynı karakterin mirasyedi olarak anlatıldığı kitaba kuş bakışı mesafesini biraz daha artırarak bakan Mardin, onun kendi devrinde nasıl da ekonomik çemberi alt üst edişini gözler önüne serer.
Onu yeniden okuma adına pek çok neden olabilir. Ian Watt’ın Batı kanonlarındaki karakterler üzerindeki örtüyü kaldırdığı gibi bir iç görü ile meseleye yaklaşan, geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren Şerif Mardin’in “Türk Modernleşmesi”nin yeniden hem bireyin hem de edebi karakter/tip analizlerinin sağlıklı yapılabilmesi