ÖNE ÇIKAN HABERLER |
Bu hafta sonu, şöminemin kenarındaki kendime ayırabildiğim ve “küçük resim atölyem” dediğim boş köşemdeki tuvallerim ve yağlı boyalarıma döndüm yeniden. Bu defa soyut bir resim yapmaya karar verdim. Soyuttaki şekilsizliğe renklerimle anlam kazandırışım her ne kadar başarılı görünse de gidişat ve sonuç gösterdi ki amacım olan “mutluluk” değil, kaoslarım, kızgınlıklarım, şaşkınlıklarım, arayışlarım yansımış önümdeki beyaz tuvale. Bir anlamda yaşamın kirliliğine katkıda bulundum sanki kocaman beyaz bir tuvali heba ederek.
Aydınlık bir dünya çizmek isterken ben, fırçam, paletim, boyalarım isyan ettiler sihirli bir güçle bana hükmederek. Ne gökyüzünün mavisini çizebildim ne denizdeki yansımasını! Ne bir müjdeci rüzgâr sesi vardı ne de bir bülbül sesi! Havada uçan bir tek martı vardı sadece; fırçam öyle hızlı hareket etti ki onun da kanadını kırıp attı.
Siyah boyaya daldı fırçam sürekli. Kara bir çamur oluştu beyaz tuvalimin tam ortasında. Gökyüzü kırmızı, ağaçlar yapraksızdı. Kuru köklerse oldukça kızgın… Fırçama hükmetmem mümkün değil. Tek çarem siyah boyamın bir an evvel bitmesini dilemek. Lalelerimin beli bükülmüş, manolyalar açmıyor artık. Kır çiçeklerim ise kara balçığın içinde kaybolup gitmişler.
Güneş balçıkla sıvanmaz derler ya; sıvanırmış meğer. Küçük bir ışık süzmesi bile giremiyor dünyaya. Yalanlar-yalancılar, zaferin ganimeti peşinde! Çünkü doğrular- doğrucular, korkmuş, susmuş, kaçmışlar. Meydan bomboş, cirit atan atana.
Sonunda fırçamı atıyorum elimden; sinirlerim allak bullak. Çaresizliğim, elimde kolumda derman bırakmamış durumda. Çünkü resme başladığım andan itibaren üst katımdaki komşu kadının kocasıyla neredeyse iki saattir devam eden sözlü dalaşı boyut değiştiriyor. Müthiş bir kavganın başladığı nesnelerin uçuşma sesinden belli. Kadın bir taraftan ağlıyor bir taraftan bağırıyor “Yapma Hüseyin yapma!” diye. Korku ve heyecanla hemen polisi arıyorum. Ardından kadının sesi kesiliyor yavaş yavaş. Ağlayan çocukların seslerinin arasına karışan birkaç inilti ve mırıltıdan başka, kadının sesini duyamıyorum artık.
Polis geliyor sonunda. Gürültüden anlıyorum konu komşunun üst komşu kapısına yığıldığını. Ben ise tekrar alıyorum fırçamı elime. Beyaz boyaya batırıyorum bütün hüznümle ve siyah balçığın ortasına beyaz bir gül çiziyorum o kadını temsilen; onun yok olup unutulacağını, suçluya verilecek cezaların yetersiz kalacağını bildiğimden. Sonra da tablomu izleyecek herkesin onu hatırlamasını diliyorum.
Benim için bir kurguydu yazdıklarım ama senin için “senin gerçeğin” belki de!
Duygulardaki birliktelikle, yaşamın acılarını dindirmek dileğiyle…