ÖNE ÇIKAN HABERLER |
Serra Erdoğan : Sekoya ve Ben ile Altın Kalem ödülü aldınız. Ödül almak bir yazar için nasıl bir anlam taşır?
Ayfer Yüksel : Yaşam; dünyadaki milyar insan için farklı hikâyeler üretir, savaştırır onları, seviştirir. Kimisi zengindir hikâyesinde, kimisi fakirdir serüveninde… Kimisi zalimdir, umarsız… Kimisi maluzdum, çaresiz… Kimisi çirkindir, sıfatına mahkûm, kimisi güzeldir kalpteki yansımasıyla… Kimisi ilmin peşinden koşar zamanı umursamadan, kimisi parayı bulmak ister gündeminde zamana mahkûm… Kimisi çölde yaşar, kimisi kutupta, kimisi gökdelende, kimisi çöplükte… Hikâyeler bazen trajik, bazen dram, bazen komiktir ve farklıdır birbirinden yaşamın sunumuyla. Ama dünyadaki milyar insan duygularda buluşur ve anlarlar birbirlerini çünkü acı, sevinç, merhamet, nefret, sevgi, keder ve mutluluk gibi duygular ortak noktalarıdır. Beğenilme duygusu ise bence bütün duyguların başında gelir. Yaşamın negatif oluşumlarına dayanma gücü verir, ayağa kaldırır, kendini buldurur. Bir anlamda insanlık yaşamındaki tüm çirkinliklere; beğeni sayesinde oluşturduğu gücüyle dur diyebilecek neferler oluşturur.
Bu anlamda Altın Kalem Ödülü tespiti ve beğenisiyle; çirkinliklere, yanlışlara dur diyebilecek neferlerin adım atmasına olanak sağlamıştır.
Serra Erdoğan : Altın Kalem Ödülü’nün amacındaki gerçeklik ve güzeliğe değindiniz. Bu cümlenizi biraz daha açar mısınız?
Ayfer Yüksel : Altın Kalem Ödülü amaç çerçevesinde Türkiye’de bir ilktir. Kitap dünyasının “A”sından başlayıp “Z”sinde biten sürecindeki tüm yanlışlıklara ve haksızlıklara “dur” diyebilme cesareti gösterecek devrim niteliğindedir. Medeni dünyanın en önemli mihenk taşlarından biri olan edebiyatı; popülist kültürün “eserle değil isimle para kazanma” amaçlı düzeneğine mahkûm etmeme niyetindedir.
Edebiyat, tüm insanlığın ihtiyacı olan bir kıymet olduğundan, bu ortak değeri kartelleştirmeye hiçbir kimsenin, kurumun, kuruluşun, sistemin hakkı olmadığı gibi tam tersine; şimdiye kadar çevresi kara kalemle çizilip, kısırlaşan, yavanlaşan edebiyatımızın, özellikle yazarlar ve yayın evleri tarafından maddi kaygıların ötesinde önemsenmesi gerekmektedir.
Ülkemizde tanınmış yazarların emeğine saygımı esirgemeden, isterim ki; gerçek eserlerin keşfedilmesi adına; tanınmışlığı “eser”i kaile almadan isim üzerinden sağlayan tüm reklamlara dur denebilsin.
Aksi takdirde tüm sistem; yazarın ismiyle kitap alan, kitapların isimlerini görmemezlikten gelen, bir anlamda aramaktan vazgeçip bulunanla idare eden, geçmişte kalıp geleceğe kapısını kapatan bir toplumun yaratıcısı olacaktır.
Serra Erdoğan : Sekoya ve Ben adlı kitabınızla ilgili ne söylemek istersiniz?
Ayfer Yüksel : Sekoya dünyanın en uzun yaşayan canlısı. Dev gövdesi ve boyu onlarca metreye ulaşmış bir ağaç türü. Kökleri toprağı öylesine sarmalamış ki, ne rüzgârlar sallayabilmiş onu, ne de değişen iklimler. Dal budak salmış yıllarca, büyümüş, güçlenmiş, devleşmiş. Yaşamın ona getireceği her zorluğa direnmiş ve ayakta kalmış. Sekoya ve Ben adlı romanımdaki anne gibi…
Kitabımda anlattığım, yaşamın sunduğu bin bir hikâyeden biri ama daha öncede söylediğim gibi hikâyeleri farklı olsa da duygularda buluşacak okuyucu kitlesi. Bazen ağlayacak, bazen kızacak, bazen sevinecek, bazen empati yapacak ve yargısız bir anlatımın yargıcı olarak yaşamın girdaplarını gözlemleyip, o girdaba düşmemenin yollarını öğrenecek.
Bu anlamda yazılan her roman sadece vaktinizi hoş geçirtecek bir nesne olmaktan ziyade, yaşam içinde yol gösterecek bir kılavuz özelliği ve önemi taşımaktadır. Bende Sekoya ve Ben adlı kitabımla edebiyatın bu amacını yakaladığımı düşünüyorum.
Serra Erdoğan : Yazar olmak ne demektir ve yazarlık nasıl olmalıdır?
Ayfer Yüksel : “Yazar ”san eğer; kulağında notalar vardır sürekli Rodrigo’nun senfonisiyle… Gözlerin daha uzak görür, kartal misali uzak bakışlarla… Bazen çağlayan, bazen nehir, bazen okyanus olursun betimleme gücünle… Harfler kelimelere, kelimeler cümlelere dönüşürken kaleminde, yaşam beyaz sayfalara yazılırken hikâyeler de, duygular buluşurken okuyucuların kalplerinde; sen sadece yazarsın yargısız, yargılarda doğruların bulunması ümidiyle.
Sen “yazar”san eğer; sadece yazarsın ötesini düşünmeden. “A”nin azminde çabalayıp durursun, mürekkebin tükenmeden… “B”lerin “E”lerin “C”lerin arayışında; isimler ararsın kitabına yüreğindeki hevesinle. “T”de tünellere girersin ışıksız, “U”da umudunu hiç kaybetmezsin mutluluğu ararken. Amacın “Z”deki zorlukları aşmaktır ama bu yolun uzun olduğunu da herkesten çok sen bilirsin.
Sen gerçek bir “yazar”san eğer; sadece eserinle isimlenebilirsin.
İsmi kazandığında ise edebiyat için; sadece kendi eserinin değil, var olan tüm eserlerin arkasında yürümelisin.
Serra Erdoğan : Teşekkür ediyoruz. Başarılarınızın devamını diliyoruz.
Ayfer Yüksel : Ben Teşekkür ederim.