ÖNE ÇIKAN HABERLER |
DAEŞ, SURİYE, IRAK KRİZİ, DOĞU AKDENİZ GAZLARI, İSRAİL-YUNANİSTAN BORU HATTI, KATAR-SUUDİ ARABİSTAN KRİZİ ; ORTADOĞU’DAKİ KRİZLERİN GERÇEK SEBEBLERİ NELERDİR?
Bu sorunun cevabını konuyla ilgili herkes kuşkusuz bilmektedir; Petrol ve Doğalgaz rezervleri. Dünya Doğalgazının % 42,5 kadarı ve Dünya Petrol rezervinin % 47,7’si Ortadoğu olarak tanımladığımız bölgededir( Tablo 1-2). Bu yüzden bu bölge başını belalardan bir türlü kurtaramaz. Çöl savaşları bu yüzden yapılmıştır. Irak’daki kimyasal silahlar bahane edilip ülke işgal edilmiş, bugüne kadar bu kimyasal silahların izine rastlanılmamıştır. Saddam , Kaddafi ve Cezayir, Tunus’tan Başlayıp Yemen’e kadar uzanan coğrafyada ne kadar başkan, cumhurbaşkanı varsa ya öldürülmüş veya görevlerinden bir şekilde uzaklatırılmıştır. Yeni başkanlar ile masaya oturulup ABD ve Avrupa ülkeleri için bol avantajlı yeni Petrol ve Doğalgaz anlaşmaları yapılmıştır.
Dünya Doğalgaz tüketiminde ise, Avrupa ve Kuzey Amerikanın toplam tüketimi, Dünya üretiminin %56,6’sıdır. Benzer şekilde, Dünya Petrol üretiminin de % 44,2’sini Avrupa ve ABD tüketmektedir( Tablo 3-4). Yani Batı Dünyası refah düzeylerini ve bu kaynaklara dayalı sanayi üretimlerini devam ettirebilmek için Ortadoğu’daki Petrol ve Doğalgaza ihtiyaç duymaktadır.
Irak, Suriye, İran, Suudi Arabistan, Katar ve Lübnan üzerine oynanan oyunların temelinde bu gerçek yatmaktadır. Ne Sünni, Ne Şii, ne Kürt, Ne Türk,ne Arap, ne Farsi ne de diğer etnik veya dini unsurlar ABD’nin veya Avrupa Devletlerinin umurunda değildir.
Tabii olarak aklımıza en son gelişen Suriye olayı takılabilir. Suriye, Petrol veya Doğalgaz rezervi bakımından çok da önemli bir potansiyele sahip değildir. Doğalgaz rezervleri, Dünya rezervinin % 0,2’si, Petrol rezervleri ise, Dünya Rezervinin % 0,1’ kadardır. O halde Suriye neden karışmıştır? Lübnan neden karıştırılmak istenmektedir. Suriye’nin konumu dikkate alınırsa sorunun cevabı kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Bu proje, özellikle Irak’daki Petrol ve Doğalgazın emniyetli bir şekilde Akdeniz’e ulaştırılıp, ABD ve Avrupa ülkeleri kullanımına verilme projesidir. Bu şekilde bir taşla birkaç kuş vurulmuş olacaktır. Bu iç savaş istedikleri gibi sonuçlanırsa, petrolü ve doğalgazı, yeni müttefikleri kürtlerin hakim olduğu bölgelerden geçirerek Akdeniz’e ulaştırmış olacaklardır. Tabii ki, Kürtlere verdikleri geçiş payı, Türkiye’ye Kerkük-Yumurtalık boru hattı ve muhtemel diğer hatlar için verdikleri-verecekleri geçiş payından çok daha düşük bir seviyede olacaktır. Petrol ve Doğalgaz üretiminden Kürtlerin de para kazanması temin edilerek bir Kürt Devletinin , Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’da kurulması sağlanacak, gelecekte Türkiye ve Iran’a karşı bir müttefik güç oluşturacaklardır. Bir adım sonrası da Türkiye’de ve İran’da Kürt yoğun bölgeleri kışkırtıp Türkiye ve İran’ın parçalanmasına yönelik adımlar olacaktır.
Batının gelecekte atacağı önemli adımlardan biri de, Katar doğalgazını borular ile Suudi Arabistan üzerinden Akdeniz’e ulaştırma projesidir. Bu projenin planları hazırlanmış ve devreye sokulmuştur. Katar krizinin altında yatan temel sebeplerden biri de budur( Şekil 1).
Dikkat edilecek olursa bütün boru hatlarının yönü Akdeniz ve özellikle İsrail’in hükümran olduğu bölgelerdir. Doğu Akdeniz’de İsrail ve Mısır’ın ve tabii ki Güney Kıbrıs yönetiminin Doğalgaz arama çalışmaları vardır. Birçok yerde de doğalgaz rezervleri de bulunmuştur. Ancak bu rezerv miktarı , şimdilik,İsrail-Yunanistan denizaltı boru hattının yapımını ekonomik olarak işletebilecek düzeyde değildir. Katar ve Irak doğalgazları Akdenize borular ile ulaştırılabilirse, İsrail Yunanistan Denizaltı boru hattının yapımı çok ekonomik olacaktır. Bu şekilde, Türkiye, coğrafik konumundan kaynaklanan önemli bir avantajını daha kaybetmiş olacaktır. Hatta, Doğu Akdeniz’de bulunan doğalgazın Kıbrıs Rum yönetimi tarafından, Türkiye’ye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne pay vermeden işletme isteği ve bu konuda Batılı Petrol-Doğalgaz şirketleri ile yaptığı anlaşmalar, Türkiye’yi bu kez de Avrupa ile Savaş riskine sokacaktır.
Bu ekonomik gerçeklerin dışında söylenecek herşey teferruattır. Türkiye’ kendi hesabını yapıp adımlarını ona göre atmalıdır.
Hiçbir ülke devamlı dost, hiçbir ülke devamlı düşman değildir. Önemli olan Türkiye’nin uzun vadeli milli çıkarlarıdır.