ÖNE ÇIKAN HABERLER |
Ülkemizin Nükleer Santral yapma isteği ve bu santrallerden elektrik enerjisi üretme planları hepimizce malum. Ancak sade vatandaşlar şu soruların ve ülke gerçeklerimizin farkında değil.
Bir Nükleer Santral yapacaksanız bu santral için ihaleyi kazanacak Firma tarafından seçilen yeri lisanslayacak bilgi ve sertifikaya sahip uzmanlarımız var mı? Hayır yok! Yaklaşık 900 kişi çalışan Türkiye Atom Enerjisi kurumunda lisanslama sertifikasına sahip kişi sayısı on kişi bile değil. Lisanslama işlemleri üç aşamada gerekiyor. Seçilen yerin lisanslanması, kurulacak tesisin lisanslanması, üretim şeklinin-işletimin lisanslanması. Bizdeki elemanların yetersiz olduğunun en büyük delili yıllardır sahip olduğumuz 5 MW gücündeki Çekmece Nükleer tesisinin hala lisanslanamamış olması. 5 MW’lık reaktörü bile lisanslayamayan TAEK uzmanları toplam 4800 MW’lık santrali nasıl lisanslayacak.
Gelin şimdi de ikinci önemli konuya değinelim ve “Nükleer Enerji anlaşmasında gerçekte neler oluyor?” sorusunu yorumlamaya çalışalım. Yer seçimi hariç, kuruluşundan işletilmesine kadar hiçbir aşamasında bulunmayacağımız nükleer santralin maliyetinin her ünite başına 5,5 milyar dolar olduğu söyleniyor. Aynı kapasitede olan farklı ülke santrallerinin maliyeti 2.5 milyar civarında iken Rus santralin her ünitesi neden 5,5 milyar dolar, anlamakta zorluk çekiyorum. Buna bir de Kanada ile yaptığımız ve 4 reaktör aynı alanda yapılırsa 10 milyar dolar yerine 7,5 milyar dolar teklif aldığımız düşünülürse fiyatlar arasındaki uçurum daha net görülecek.
İhale şartları arasında “ihaleyi kazanan ülke teklif edilen nükleer santral tipinin aynısını kendi ülkesinde yapmış ve lisanslamış olmalı” şartı vardı. Kurulacak reaktörün batı standartlarında olma mecburiyeti vardı. Bu şartlardan vaz mı geçildi? Bize kurulması planlanan WWER1200 tipi basınçlı su reaktörünün Rusya’da çalışır halde tek bir santrali yok. Ruslar 1000 MW’lık basınçlı su reaktörünü kullanıyorlar. WWER 1200’lük tip ise tamamen yeni bir tasarım olup, olumlu olumsuz bütün sonuçları kurulduktan sonra belli olacak. Benzetme uygunsa yeni saç tipinin berberliğini başımızda öğrenecekler.
Bakanlık, ilk iki ünitenin yüzde yetmiş üretimini, üçüncü ve dördüncü ünitelerin yüzde otuz üretiminin alım garantisi verdiklerini söylüyor. Geri kalan kısmı Rusya serbest piyasada satacak. İşte bunu da anlamadım; Neden? Bu üretime ihtiyacımız olmayacak mı? Bu kadar riski aldıktan sonra yüzde yüz üretimleri neden almıyoruz? Yoksa Ruslar hepsini bilerek vermek istemediler de, biz işi kitabına uydurarak “yarısına alım garantisi verdik gibi” anlamsız bir gerekçe mi uyduruyoruz. Özetle 4 bin 800 MW kurulu gücün sadece 2 bin 400 MW’ı bize çalışacak. Bu kurulu güç ise 10 yıl sonraki kurulu gücümüzün yüzde 5’i kadar bile olmayacak.
Rusya, Uranyum 235 zenginleştirmeyi bilim adamlarımıza gösterecek mi? Hayır! Türkiye’de mevcut 9 bin 129 ton uranyumumuz değerlendirilecek mi? Hayır! Kullanılacak uranyum, Rus TVEL şirketinden alınacak. Kullanılacak zenginleştirilmiş uranyumun nerede muhafaza edileceğini biliyor muyuz? Hayır! Hayır!
Yıllarca Akdeniz’e inmek için can atan Rusların kıyıda her biri 10 dönümden toplam 40 dönüm arazi bulmuşken bu bölgeyi bir tür casusluk üssü olarak kullanıp kullanmayacaklarını biliyor muyuz? Hayır! Teknolojinin bu kadar ilerlediği bir dönemde Rusları kontrol edebilir miyiz? Hiç sanmıyorum! Esas merak ettiğim bu konuda stratejik ortaklarımızın ne düşündükleri. Şimdiye kadar susmuş olmaları bile çok ilginç.
Diyelim ki her şey yolunda gitti ve inşaat başladı. Bu inşaatları kontrol edip lisanslama yapacak kişilere sahip miyiz? Hayır! Acıdır söylemesi ama yaklaşık 900 kişi çalışan TAEK kurumumuzda uluslararası nükleer lisanslama sertifikasına sahip kişi sayısı bir elin parmak sayısı kadar var mı bilmem? İlgililer abarttığımı, şaka söylediğimi sanıyorlarsa lütfen birinci elden soruştursunlar. Hâlbuki lisanslama işi için 700 adam/yıl’a ihtiyacımız var. Bu tür bir lisanslama işinin uluslararası piyasadaki bedeli reaktör başına yaklaşık 500 milyon dolar. Dört reaktör için, ya 2 milyar dolar ek bir maliyeti daha göze alacağız veya onu da santrali kuran Ruslara yaptırıp kendi yaptıkları santrali kendilerine denetleteceğiz! Lisanslama işini de Ruslar yapacak ise, sahi TAEK hangi günler için kuruldu? Koskoca TAEK, lisanslama yapamayacak ise, bugüne kadar tek gram uranyum 235 üretecek beceriyi öyle veya böyle gösterememiş ise, sahi TAEK niye var?
Bütün işleri Ruslar yapacak ve bize sadece elektrik satacaklar ise neden bu kadar risk alıp yer tahsis ediyoruz. Ruslar sınırdan elektrik satsa daha kolay olmaz mı? İsviçre gibi işçiliğin ve arazinin en pahalı olduğu bir ülkede bulunan Beznau nükleer santralinden üretilen elektrik 6.95 cent’e satılırken bizden kWh için istenen bedelin 12.33 cent olması anormal bir bedel değil mi? Bu değerin de 21 centlerden lütfediliyormuş gibi indirildiğini düşünürsek, pazarlık sistemimizde bir yanlışlık yok mu? Bu rakamın ilerleyen yıllarda 15.5 seviyelerine çıkacağı da biliniyor. Daha da ötesi santralin yarı üretiminin serbest piyasada satılacağı düşünülürse, bu satış rakamının, enerjiye sıkışacağımız yıllarda beklemediğimiz seviyelere çıkması da sürpriz olmamalı.
Buna bir de uranyum cevherinin yarısından çoğunun tükendiği bilgisini eklersek durumun farklı açılardan da sıkıntılı olduğu ortaya çıkacak. Nükleer santralların kullandığı U235 üretiminin mevcut santrallerin ihtiyacının üçte ikisini karşılıyor. Yıllık üretim 47,000 ton, ihtiyaç ise 67,000 ton.
Ekonomik ömrünü tamamlandıktan sonra, Nükleer Santral söküm masraflarının en az kurulumu kadar pahalı olduğunun da maalesef farkında değiliz.
Hal böyleyken, üçüncü Nükleer santral için çalışmalar yapıldığını işiten ve TAEK’İ tanıyan biri olarak endişelerim bir kat daha artmıyor dersem yalan söylerim.
GÜNEŞ SANTRALI İLE MALİYET KARŞILAŞTIRMA
Nükleer Santral yerine Güneş santralı yapalım teklifi getirildiği zaman genelde hep şu soru sorulur; “İyi de Güneş santrali yapmak daha pahalı değil mi?” Evet, bütün şartlar iyi incelenmez ise kuruluşu daha pahalı olarak gözükebilir. Ancak kuruluş süresinin kısalığı ve üreteceği elektriğin parasal değeri ve dışa bağımlılığı sıfır mertebesine indirdiği de hesaba katılırsa en iyi elektrik üretim sistemi olduğu gözükecek.
Şimdi dilerseniz basit bir hesaplama ile Nükleer Santral için harcanacak para ile Kule tipi Güneş santraline harcanacak parayı karşılaştırmak istiyorum.
Türkiye’de kurulacak Akkuyu Nükleer santrali 4800 MW olacak ve bunun yüzde 50’si gerçekte Türkiye’nin. Zira anlaşmada; ilk iki reaktörün üretiminin yüzde 70’i, son iki reaktöründe üretiminin yüzde 30’u Türkiye’nin olacaktır deniliyor. Dikkatle bakılırsa 4 reaktörden ikisinin yani 2400 MW’ının Türkiye’nin olacağı ve bu bedeli 2400 MW için vereceğimiz gerçeğiyle karşılaşırız. Bu santrala, bilgiler, ifadeler yanlış değilse, 22 milyar dolar verileceği ifade edildi (Bu rakam yazılı olarak herhangi bir raporda gözükmediğinden emin olamıyoruz).
Yukarıda da ifade edildiği gibi, Ivanpah Solar Power Facility (ABD, 392 MW) Güneş santrali 2,2 milyar dolara mal oldu. Tamamlanma süresi 4 yıldır. Şimdi şu soruyu soralım; Nükleer santrala 22 milyar dolar verip, bütün çevresel tehlikeleri göze alıp, en erken on yıl sonra biteceği söylenen 2400 megavatlık bir santrale mi sahip olalım, yoksa aynı paraya on tane Ivanpah Solar Power Facility gibi dört yıl sonra faaliyete geçecek 3920 MW’lık bir güneş enerjisi santraller zinciri mi yapalım. Bu santrallerin dört yıl sonra faaliyete geçerek üreteceği elektriğin getirisini de düşündüğümüzde fark ortaya çıkacak. Üstelik dışa bağımlı da olmayacağız. Hesap bu kadar basit.