ÖNE ÇIKAN HABERLER |
Kitapları zihinsel dünyalar olarak tasavvur edebilmesi için, kiÅŸinin içinde büyüdüÄŸü toplumun ve kültürün – çoÄŸunlukla yerleÅŸmiÅŸ – bazı ritüellerini tecrübe etmesi gerekir öncelikle: Çocukluk yıllarımızda sınıfça götürüldüÄŸümüz, sınırlarına girer girmez “tek sıra” olduÄŸumuz ve sesimizin çıkmamasının tembihlendiÄŸi kütüphaneler, evde annelerimizin günaşırı tozunu aldığı raflar, yakınlarımızın okuduÄŸu kitaplar ya da bir ödev için sayfalarını karıştırdığımız ansiklopediler: Tüm bunların oluÅŸturduÄŸu kendine has dünyanın izlenimleri, hayatın daha bu ilk evrelerinde, okumayı büyük bir ciddiyetle kaynaÅŸmış bir tür resmiyet içinde gösterir bize. İnsanların sessizlik içinde bir ÅŸeyler okuduÄŸu yerler olarak kütüphaneler, bozulmaması gereken kimi kurallara bu kiÅŸilerin hem uyup hem de iÅŸlerini gördükleri mekânlardır ve kitapların arasında bulunuyor olmayı daha en başından birtakım duygularla, görünümlerle birleÅŸtiriyordur. Nitekim üniversiteye baÅŸladığım sıralarda, okul kütüphanesinin en alt katında kocaman bir “sesli okuma-çalışma salonu” bulunduÄŸunu gördüÄŸümde, belki de az önce bahsini açtığım sebeplerle, daha uzunca bir süre yadırgamıştım bunu ve okumalarımı hep üst katlardaki yoÄŸun sessizlik içinde sürdürmeye eÄŸilim göstermiÅŸtim.
Kitapların, belki kütüphanelerin de, hayatlarımızda bir ödev fikriyle yan yana gelmediÄŸi zamanlar, bizimki gibi toplumlarda diyelim, ironiktir ki yine yetiÅŸkinlik yıllarını bekler. ÇocukluÄŸun bir ÅŸeyleri yetiÅŸtirme telaşı, korkusu geçmiÅŸ; bir konuyu belirgin bir zaman ve kısıtlama bilinciyle araÅŸtırmıyorsak kitapların sonsuz zamansallığı önümüzde bir imkân olarak serilmiÅŸtir: Herhangi bir sorumluluk ya da zorunluluk duymadan elimizdeki kitapla bir köÅŸeye çekilmiÅŸ, etrafımızdaki diÄŸer bütün kitaplarla aslında bir ruh ve fikir birliÄŸi arıyoruzdur; kütüphane mefhumunun yeni bir tanımıdır bu ve resmî eÄŸitimimizden, kiÅŸisel geliÅŸim safhalarımızdan açık bir kopuÅŸu simgeler. Evimizden ayrılıp bir öÄŸleden sonrasını geçireceÄŸimiz, belki birkaç kitap ödünç alacağımız kütüphaneler, olacaksa ancak yetiÅŸkinliÄŸimizin bu bilinçli yıllarında benliÄŸimizin, zihinlerimizin kopmaz bir parçası olur. Okur olarak “büyümenin”, kitaplarla baÅŸka türlü bir yoldaÅŸlık kurmanın ve kimi zaman sırf onlar için seyahat etmenin yeni adresi olur kütüphaneler. Orhan Pamuk’un Kar romanında, Frankfurt’taki küçük dairesinden her sabah aynı saatlerde çıkıp aynı yollardan belediye kütüphanesine yürüyen, orada geçireceÄŸi zamanın dinginliÄŸini arayan ÅŸair Ka gibi, kütüphaneler çoÄŸu okur için gündelik hayatta “varılabilecek” en ideal yerlerdir bir bakıma. Borges’in cenneti hep bir tür kütüphane olarak tasarladığını söylediÄŸi sözleri biliriz; kitapların aynı anda dünyevi olanla sınırsızlığı birleÅŸtirebileceÄŸini de ima eden bu cümle, onların birer zevk ve mutluluk unsuru olarak aslında çok da uzağımızda olmadığını ifade ediyordur.
FotoÄŸraf: Priscilla Du Preez
Kitapların hep bir mesafe hissiyle, bizde olmayan ve ancak baÅŸvurup iÅŸimizi görebileceÄŸimiz ÅŸeyler olarak algılandığı, kültürel dengelerin yerli yerine oturmadığı toplumlarda asıl zor olan, baÅŸarılması asıl çaba isteyen ÅŸey ise, kitapları kendi yaÅŸam alanlarımızın, gündeliÄŸimizin bir parçası haline getirebilmektir elbette. Evinde iyi kötü bir kütüphanesi olan, kitapları hep ulaÅŸabileceÄŸi mesafede tutan her kitapsever, çoÄŸunlukla içsel dünyalarımızın, dolayısıyla bir anlamda “yaÅŸayamadığımız” hayatların birer yansıması, birer devamı olan, raflarda kendi halinde duran her bir kitabın, onların içten içe birleÅŸen hayallerinin, en temelde hayatlarımızın derin anlamına temas eden bütünlüklü, saÄŸlam yapılar oluÅŸturduÄŸunu bilir. Büyük bir anlam karmaÅŸasına sahiplik yapan mütevazı yapılar olarak kitaplar ve onları da sırtlayan kütüphaneler: Hayatın en nihayetinde varılacak bir anlamının olmadığına, ama güçlü ve sarsılmaz bir yapısının bulunduÄŸuna inanıyorsanız, bu fikre barınak olabilecek çok güçlü bir metafor, bir köprü de olabilir kütüphaneniz: Sıkıntılı bir ânınızda Nabokov’u ya da Borges’i açtığınızda, sıkıcı yaÅŸamınızı yapan her ne varsa; bütün bileÅŸenleriyle birlikte büyük ve kafa karıştırıcı bir iÅŸleyiÅŸin, Borges’in seveceÄŸi ÅŸekilde evrenin diyelim, önünüzde katman katman açıldığını ve bunu, kitabı kapattıktan sonra yeniden doÄŸal bir parçası gibi görüneceÄŸiniz bütün o yaÅŸamsallığın belki de hiç saÄŸlayamayacağını görebilirsiniz mesela. Ya da Proust’u açıverdiÄŸinizde, bir hayatın nasıl olup da bu kadar detaydan oluÅŸtuÄŸuna ve asıl ÅŸaşırtıcı olanınsa, yazarın tüm bu incelikli yapıya, onun her ânına belirgin bir dikkatle eÄŸildiÄŸine bakıp durulduÄŸunuzu hissedersiniz: Elbette sırf bu üç yazarın bile yaptıklarına ÅŸapka çıkarabilmek için çok da saf olmaya gerek yok; ama çok daha azına inancınızı yitirdiÄŸiniz anda ise zaten deminden beri anlattığım kitapların engin zamansallığı ve büyüsü yok olup gider… Bir kütüphaneye bakmak, onu kurmak ve asıl dikkati göstermek, aslında her bir parçasına ayrı ayrı inanç ve sevgi beslemekle birdir çünkü.
Flaubert, birkaç kitapla hayatta bir ÅŸeylerin sırrına varılabileceÄŸini söylemiÅŸtir; dinsel argümanlar çok daha ötesini ileri sürer ve olup bitmiÅŸ, olup olabilecek her ÅŸeyi bir kitaba sıkıştırır; öyleyse tam olarak anlamı nedir kütüphanelerin, kitaplardan bir dünya oluÅŸturma gayretinin? Buna çok kiÅŸisel bir cevabım olsun isterdim, ama galiba en doÄŸrusu önceden bir yanıtını, bir açıklamasını araÅŸtıranlarla birleÅŸtirmek: Martin Eden’in, hayatındaki her bir probleme cevap olacak biçimde kitaplardan oluÅŸan bir dünya seçmesini ve bütün geliÅŸimini buna dayandırmasını örnek gösterip, onun en sonunda düÅŸtüÄŸü umutsuzluÄŸa varmadan – ki okumaya iliÅŸkin deÄŸil, hayata yönelik bir umutsuzluktur bu – bir an durup ÅŸu kadarını söyleyebilirim yine de: Kitapları kimi zaman da sadece kendileri için okuruz ve okunmamış her bir kitabın, henüz çevrilmemiÅŸ bir takvim yaprağı gibi zamanı bir an, bir yanılsamayla, ama sahici bir yanılsamayla aksattığını hissederiz. Hayatlarımızın geçip giden hiçbir ânı, daha demin yaÅŸadıklarımız, çocukluÄŸumuzun uzak cenneti (ya da soÄŸuk kütüphane köÅŸelerinde kitap karıştırdığımız boÄŸucu ve güçlü anıları bile) bir daha asla geri gelmeyecektir belki; ama bir kitaba, ne iyi ki, hep yeniden ve yeniden baÅŸlayabiliriz. İkinci ve daha derin hayatlarımızdır kitaplar çünkü ve onların oluÅŸturduÄŸu evrenin sınırları içinde hiçbir ÅŸey bütünüyle ve sonsuzca kaybolmaz.
Martin Eden kadar hırsla ve saplantıyla olmasa da, hayatta karşılaÅŸtığım herhangi bir sorunu ya da konuyu bir an hızla, olaÄŸandışı bir hayalle hemen kitaplarla iliÅŸkilendirdiÄŸim ve ancak ÅŸu kitapları veya o kadarını okuyacak olursam bunların üstesinden geleceÄŸimi düÅŸündüÄŸüm çok olmuÅŸtur. ÇoÄŸunlukla da o kitapların bir kısmı okunmadan kalır, sıkıntılı süreç bir ÅŸekilde atlatılır ama temel bir gerçek deÄŸiÅŸmez: Kitaplardan yapılmış bir dünyanın kiÅŸiyi güvende tutacağına duyulan inançtır bu. Bazı kitap kurtlarında aşırı bir görünüm alan ve kelimenin metaforik anlamını da aÅŸarak “fiziksel” bir güven, bir sığınak hissi yaratan kitaplara, kütüphanelere duyulan ihtiyaç öyle olur ki, bu kiÅŸilerin baÅŸka ikinci bir dünyanın ta içinde yaşıyor olduklarını bakışlarından bile hemen anlarsınız: Üniversitedeyken yazma tutkusu olan ev arkadaşımı bir keresinde odasında, masaya belirgin bir simetriyle ve açıkça duvarlar biçiminde yığdığı kitapları arasında neredeyse kaybolmuÅŸ halde yazarken gördüÄŸümde, mahcupça ve bir sırrı deÄŸiÅŸ tokuÅŸ eder gibi sessizce bakışmış ve ikimiz de bir ÅŸey söyleyememiÅŸtik. Benzer biçimde, odalarından, kitaplarından uzakta tek satır olsun yazamadıklarını veya okuyamadıklarını söyleyen insanlarla karşılaşırız; kitaplar mekânın kendisi, biraz da sanatsal bir ifadeyle, oranın vazgeçilmez aurası oluvermiÅŸtir.
Mallarme’nin, “Her ÅŸey bir kitaba varmak içindir,” sözü, hayatın döngüsü içinde devinen umutsuzca kitap okurunun istikameti olur böylece: Kitaplar arasında, bir kütüphanenin içinde, daracık bir odada, bir kitabı açmadan, belki koklamadan, kelimelerin parlak sırtlarında konaklamadan, ancak bu biçimde soluklanmadan, bakışlar da, akıl da, ruh da gerçek anlamda özgürleÅŸmez ona kalırsa.