ÖNE ÇIKAN HABERLER |
Niye savaş, niye ölüm, niye gaddarlık, niye zulüm? Sunulan canın, bahşedilen dünyanın, soluyan bir yaşamın neyi eksik ki nefsin çılgınlığı zincirsiz? Neden sevgiye körleşmiş gözler nefrete parlıyor? Neden ayrım, neden öteki, neden sadece şekil? Yaratılmış en muhteşem canlı bedeni kime teslim oldu ki mutasyona uğramış canavar maskelerle yeniden oluşmaya çalışıyor? Tokluk rehavetiyle şeytanın çelgi çalgısında göbek atarken, açlığın çalmayla iman arasındaki şaşkın gidiş gelişleri, ulviyetin tabi tuttuğu bir sınav mı sadece? Yoksa kurulmuş insani sistemlerin eksikliğinde gelişen, kelebek etkisinin erdemlerden uzak yaygınlaşarak sistemi tamamıyla çökertmesi mi?
Ulviyet; barış, sevgi, mutluluk, merhamet, doğruluk ve hak önermesi ile gönderdiği kutsal kitapla, kurulmuş ve kurulacak tüm insani sistemlere rehberlik yaparken, inatla anlamamak veya inatla dinlememek veya inatla görmemezlikten gelmek, şeytani dürtülerin esaretindeki zavallı mahkum insancıkların gafleti değil mi?
Unutulan veya unutturulan erdemlerin neticesinde oluşacak kaostan nemalanan, çamurla beslenen bataklık böcekleri bilmezler mi ki öyle bir gün gelir ki vurdukları kırbaç ayaklarına dolanır, aç bıraktıkları mideler cennet hurmaları ile beslenirken onlarınki zakkum çiçeklerine aldanır. Karda kışta bıraktıkları donmazken cehennem ateşi sarmalar onları… İşte o zaman ayakları geri dönmek ister ama dolmuştur zamanları… Görür gözleri alevlerin arasında günahlarını, pişmanlıkları alevlerin harlamasıyla kahkahalar atan şeytanın riyakarlığıyla daha da büyür.
Çaldıkları çırptıkları, zalimlikleri kıskançlıkları, hasetleri iftiraları, nefretleri canilikleri akıllarına gelir. Anlarlar ki Dünya gibi bir cenneti kendi elleriyle tarumar etmişlerdir.
Yaratılan her canlı değerli olduğu gibi, yaratılan her insan da onurludur. Ta ki kendini ve sadece kendine ait olanı tek onurlu olarak ilan ettiği ana kadar… Çünkü şereflerin en büyüğüne sahip yaratanın eseridir “o”, bu yüzden sadece yaratan kategorize etme hakkına sahiptir yarattığı varlığı.
Şekline şemailine, ırkına milletine, rengine diline göre değil, kalplerin künhünü okuyarak, nefislerin çürümüşlüğünde peydahlanan günahlara göre değerlendirir. Günahların en büyüğü ise yaratana nispet edercesine sadece kendini ve kendine ait olanı büyük görmektir. Acizlik ve özgüven eksikliğinden kaynaklı bu psikolojik bozukluk, öylesine tehlikelidir ki adeta içten kemiren bir parazit gibi içine yerleştiği ortamı, grubu, toplulukları, dolayısıyla tüm insanlığı sinsice kemirip bölük pörçük eder.
İnsandaki eksiklik; rengiyle, ırkıyla, üzerinde yaşadığı toprağın coğrafi konumuyla değil, akıl ve nefis arasındaki yolculuğun insani değerlere uyumuyla değerlendirilebilir. Bireysel ve kendine fikirlerden, genel geçer geneller sadece kaçan bir ilmik ucu kadar etkilenir. Onları yakalamak kolaydır çünkü. Kendilerine verilecek tatmin edici bir nema yeterlidir.
Kötülükler için uygun görülen cehennem sanmasınlar ki sadece ölüm ötesindedir. Evrene yayılan ulvi enerji öylesine kudretli ve sistemlidir ki adalet terazisinin ibresi asla şaşmaz. Şah damarından daha yakın olan, nefsin yaratıcısı olup verdiği iradeyle seni sorgulayan, sınava çeken, notunu veren, en korkulan, en merhametli, en kudretli olan yaratıcı Allah kalplerin künhünü senden iyi bildiğinden ne bu Dünya’da ne de ötesinde kaçmak mümkün değildir.
Kötülük iyiliğe muhtaç olacaktır bir gün mutlaka, nefret sevginin yolunu gözleyecektir henüz gözleri güneşe kapanmadan, zalim merhamet dileyecektir mazlumdan kendinden utanarak, cani son nefesinde bilecektir canın kıymetini ama iş işten geçmiş olacaktır.
Halbu ki; iş işten geçmeden önce erdemlerin ışığında cennet gibi bir dünya yaratmak öylesine kolay ve mümkün ki… Beyazların nurunda renkler el ele tutuşacak ışıl ışıl, yeşilin görkeminde zümrüt ormanlar gelişirken safir kumlarda dinlenecek okyanus dalgaları… Leylaklar, sümbüller, nilüferler miski amber edasında baharlar sunacaklar zamanı uzatırken. Bitişin çizgisi ötesini de kapsadığından, sonsuz sen olacaksın sonsuzluk kavramını yitirirken… Ölümün doğumunda, doğumun ölümündeki faniliğini unutup gideceksin… Hep Rodrigo çalacak kulağında ezelden ebediyete gider gibi… Geceler utanacak kendinden Ay’ın arkasında saklanırken ama geceler hep uyuyacak hayat canlıyken…
Mutluluk beyaz, acılar kara ise karanlığı kendi görünmezliğine mahkum etmek bizim elimizde…
Sevgi, merhamet ve iyiliğin gölgesinde mutlu yaşamlar dileğiyle…
Unutmayın ki! Karanlığın gölgesi olmaz…