ÖNE ÇIKAN HABERLER |
Evrimin amacı; güçsüzleri ayıklamak, güçlüyü hayatta tutup, onun soyunu devam ettirmektir. EÄŸer hayatta kalacak güç canlıda varsa ve en önemlisi canlı bu gücün farkındaysa, yaÅŸamını sürdürecektir. Hayat bir güç oyunudur. Fakat güç kimi insanda mutlulukla kimi insanda ise sadece istediÄŸini elde etmekle mümkün bir histir. Bu bakımdan; güç, mutluluk ve hırs, birbirleri ile yakından iliÅŸkili olup, eÄŸer birbirinden ayrılamazlarsa bir yıkım (decadence) gerçekleÅŸtirirler.
Her ÅŸey felsefenin konusu olabilir, yeter ki felsefe kendi içinde tutarlı olsun. O hâlde, ÅŸimdi konumuzu içimizdeki yıkımı keÅŸfetmek; gücü, mutluluÄŸu nerede bulduÄŸumuzu veya neleri hırs ile yıktığımızı incelemek olarak belirlemek faydalı olacaktır. Zirâ insan bir decadance varlığıdır, yıkımlar ile insan tekrar insan olur, her yıkım yenisini ve bir öncekinden iyisini inÅŸâ eder. Hayat, darbelerden ve darbelere verilen tepkilerden ibarettir. Tepki kuÅŸkusuz acı vericidir ve her acının panzehiri mutluluk veya mutlu olmayı saÄŸlayan, düÅŸlenen o ÅŸeydir. DüÅŸlenen öylece durur, burada önemli olan düÅŸleyen yani öznedir. Öznenin bilinci, düÅŸleneni mümkün kılar. Fakat bu cümle hayata deÄŸmez, aslında cümlenin kendisi bir bakıma hayaldir. Hayata deÄŸen bir hayal bulmak realitede pek mümkün gibi gözükmez. Çünkü dış dünyada sevgiden çok nefret, aÅŸktan çok kin, iyilikten çok kötülük ve hayalden çok gerçek vardır. Peki, gerçekliÄŸin bize gösterdiÄŸi bu sert yüzü bize bir ÅŸey katar mı yoksa bu yüz gerçekten yenilmesi gereken bir düÅŸman mıdır?
GerçekliÄŸin insana kattığı bir çok ÅŸey olduÄŸu yadsınamaz. Bazı zamanlar gelir ki bize hayalin korkunçluÄŸunu gösterir ve uykudan uyandırır. Duyulan rahatsızlık ise uyumaya devam etmek istememizden ve mutluluk yolunuzun sonundaki o ÅŸeye ulaÅŸmak istememizden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Bu baÄŸlamda yeni bir soru karşımıza çıkar; her insanın mutluluÄŸu pek tabii sadece o yolda yürümesiyle mümkünse neden bu yol bir ÅŸekilde engellenir ve gerçeklik denen uçurum her seferinde karşımıza çıkar? Sorumuzu karşımıza alıp, onunla felsefî bir dille konuÅŸtuÄŸumuzda, felsefenin bize vereceÄŸi ilk cevaplardan biri determinizm olacaktır. Öyle ki determinizme göre; her ÅŸey önceden belirlenmiÅŸ ve düzenlidir, teleolojiktir yani her ÅŸey bir nedensellikle birbirine baÄŸlıdır ve birbiri içindir. Yolunuzda yürürken karşınıza çıkan o uçurum olması gerekenden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Bunun bir adım ilerisi ise fatalizm yani insanın bir tutsak gibi kadere bağımlı yaÅŸamasıdır. Bu anlayışta da insan hayatında her ÅŸey önceden belirlenmiÅŸtir. Nerede acı çekeceÄŸimiz ve nerede mutlu olacağımız bile. Bu iki anlayışa göre; gerçeklik olması gerekendir. Çünkü o; bizi, hayattaki amacımızı veya varoluÅŸumuzun mahiyetini unutmamak açısından ayakta tutacaktır.
Gerçeklik meselesinde bir diÄŸer felsefî cevap indeterminizmdir. Bu anlayışa göre, hayatta hiçbir ÅŸey önceden belirlenmiÅŸ deÄŸildir. Her ÅŸey, hayat denen bu oluÅŸ sürecinde kendiliÄŸinden oluÅŸur. Hâliyle insan hayatı, deÄŸiÅŸtirilebilir, yön verilebilir ve kiÅŸinin karakterine göre estetize edilebilir. O hâlde bu kabulde gerçekliÄŸin sert yüzü insan hayatına bir engel teÅŸkil eder, eylemleri sınırlar. Fakat bu anlayışın da bir adım ilerisi, özgürlüÄŸün ve kararın aşırılığı sonucunda, insanın hem kendine hem çevresine zarar vermesidir.
Peki o hâlde nedir gerçeklik? Cevaba geçmeden önce Aristoteles’in etik anlayışını hatırlamak yerinde olacaktır. Filozofa göre mutluluk, nihaî amaç olup, mutluluÄŸun imkânı orta yol ile mümkündür. Aşırılık bir ÅŸeye gerektiÄŸinden fazla yönelmek, eksiklik ise bir ÅŸeye gerektiÄŸinden az yönelmektir. O hâlde, gereken ÅŸeye, gerektiÄŸi kadar, gerektiÄŸi zaman yönelmek veya o ÅŸey için eylemde bulunmak doÄŸru olandır. Yani eylemlerimizde orta yolu bulmak önemlidir. O hâlde gerçeklik, bize gerektiÄŸi kadar davranma konusunda bir yol gösterici bir orta yol olabilir.
GerçekliÄŸi subjektif bir açıdan tanımladıktan sonra, onun hayat ile hayal arasındaki iliÅŸkide yerini belirlemek lâzım gelir. Hayale gerçek deÄŸdiÄŸinde hayallerimiz bir anda kaybolup gidiyor gibi duruyor. Yani, düÅŸleyen düÅŸleneni gerçeklikten korumazsa düÅŸlenen bir yerde son buluyor. Bu baÄŸlamda aslında önemli olan, düÅŸlerken de düÅŸlenen için orta yolu belirlemek ve gerçekliÄŸi, kör bir insanın deÄŸneÄŸini kullandığı gibi kullanmaktır. Aklî yönü arka plana atıp salt hayale odaklandığımızda, dış dünya ile baÄŸlantımız bizi gerçekliÄŸe zorunlu kılacaktır. Çünkü; ne kadar gerçeklikten sıyrılmak istesek de bazı baÄŸlar dış dünyadan bize sıkı sıkıya baÄŸlanmıştır. Sorumluluklar, öncelikler, temel ihtiyaçlar, maddî-manevî bir takım koÅŸullar gibi. Bu pencereden bakıldığında yukarıda saydığımız ÅŸeyler aslında gerçekliÄŸin sert yüzleridir.
Mutluluk ve hayal kuÅŸkusuz birbirlerini kapsayan iki kavramdır. KurduÄŸumuz her hayal bize mutluluk için bir araçtır. Ä°lkçaÄŸ etiÄŸinde Sokrates, Platon, Aristoteles gibi filozoflar mutluluÄŸu nihaî amaç olarak belirlediler ve hâliyle insan sadece mutluluk için yaÅŸamalı, hayatını en iyi ÅŸekilde geçirmeyi amaç edinmeliydi. Bu felsefeden yola çıkıldığında nihaî hedefin mutluluk olması, her insanın bir diÄŸer insan kadar mutlu olmaya hakkı olduÄŸunu gösterir. Bir baÅŸkasını mutlu eden ÅŸey sizi mutsuz etse bile… O hâlde, mutluluk kiÅŸiden kiÅŸiye deÄŸiÅŸeceÄŸinden, bu deÄŸiÅŸkenlik bir noktada tehlike arz eder. Bu felsefenin tehlikeli bir yönü olsa da insanların çoÄŸunluÄŸun mutluluÄŸundan çok kendi mutluluÄŸunu düÅŸündüÄŸü açıktır ve bu felsefenin hayata deÄŸen kısmıdır. Bu baÄŸlamda, mutluluÄŸun her insan için nihaî hedef sayılması herkesin üzerinde uzlaÅŸacağı bir bilgidir ve bu bilgi yanlış gibi görünmez.
Ä°nsanın varoluÅŸu; temel ihtiyaçları ile mümkün olduÄŸu kadar, mutlulukla ve mutluluÄŸu getiren hayalleri ile de mümkündür. Mutluluk kendinde iyidir ve onun bir diÄŸer getirisi de güçtür. Güçlü olmak hayatta kalmanın, decadence varlığı olmaktan en az zarar görerek kurtulmanın koÅŸuludur. Her insan hedefine ulaÅŸtığında, mutluluÄŸu bir ÅŸekilde yakaladığında kendini ve gücünü fark eder ve bu güç sayesinde ayakları yere daha saÄŸlam basar. Ä°nsanın kendine güveni ve gücü mutluluÄŸunu çevreleyen bir kalkandır. O hâlde, mutluluÄŸun insan varoluÅŸu için gerekli olması konusunda uzlaşım saÄŸlanırsa, hayallerin de varoluÅŸumuz için ne kadar gerekli olduÄŸunu, onları gerçeklikten kopukluk olarak nitelendirmek yerine, gerçeklikle kurulan altın oranlı bir baÄŸ olarak kabul etmek yanlış olmayacaktır. Hayallerimiz bizim birer yıldız tozu olduÄŸumuzun kanıtı, zihnimizin neler yapabileceÄŸinin ispatıdır.
Ä°nsan, gerçeklik-hayal gibi ikilem kavramlar arasında varoluÅŸunu ve hayallerini sürdürmek için bir köprüye, bir desteÄŸe ihtiyaç deÄŸer. Bu herkes tarafından sıkça söylenen ama felsefî açıdan farklı bir yere sahip anahtar bir kavramdır. Ä°nsanın ne yaratıcılığı ne de dış dünyaya olan baÄŸlılığı zarar görmemelidir. O hâlde, insan sadece ve sadece yapabileceklerine inanmalı ve bunun için önce kendini ve gücünü keÅŸfetmeli daha sonra o ÅŸeyi gerçekten yapabilecek güce sahipse, gerçekliÄŸin rüzgârı ne kadar sert olursa olsun, mutluluÄŸu getirecek hayalinden vazgeçmeyip, o yolda yürümeyi göze alacak cesarete, kararlılığa ve inanca sahip olmalıdır. Ä°ki farklı yanımızı bir yapan bu anahtar kavram bu hâlde inançtır. Öyle ki, bir ÅŸeyi yapabileceÄŸine inanmak, düÅŸlenen için, adeta gerçekliÄŸin rüzgârına karşı bir kalkan olacaktır. Hayatta olduÄŸumuz sürece, hayallerimize orta yollu bir gerçeklikle baÄŸlı olmak, hayatı en iyi ÅŸekilde estetize etmenin baÅŸlangıcıdır.