ÖNE ÇIKAN HABERLER

‘Güç’ün cinsiyeti yok!..
Eklenme Tarihi: 23 Ocak 2018, Salı 01:33 - Son Güncelleme: 23 Ocak 2018 Salı, 01:33
Font1 Font2 Font3 Font4



‘Güç’ün cinsiyeti yok!..
Naomi Alderman, ‘Güç’ romanında kadınların egemen olduğu bir dünyayı, daha doğrusu o dünyanın nasıl kurulduğunu anlatıyor. Kendi ifadesiyle söylersek; “Bir parça feminist bilim -ya da spekülatif- kurgu ya da gerçeklerden ziyade hayali şeylerle ilgili bir kurmaca.”

1974 doğumlu İngiliz yazar, romancı ve bilgisayar oyunu tasarımcısı Naomi Alderman, Oxford Üniversitesi’ni bitirdikten sonra edebiyata ve bilgisayar oyunu sektörüne yöneldi. 2004-2007 yılları arasında alternatif gerçeklik oyunu Perplex City’de senaryo yazarı olarak çalıştı. Penguin, BBC ve diğer müşteriler için online oyunlar hazırladı. 2012’nin en çok satan akıllı telefon fitness oyunu ‘Zombies, Run!’ın yaratıcıları arasında yer aldı. Edebiyat alanında da başarılıydı. 2006 yılında raflara çıkan ilk romanı ‘Disobedience’, 10 dilde yayımlanmakla kalmadı, Alderman’a Yeni Yazarlar için ‘Orange’ Ödülü’nü de kazandırdı. 2007’de Sunday Times tarafından Yılın Genç Yazarı seçildi ve Waterstones’un Geleceğin Yazarları listesine dahil edildi. Alderman ikinci romanı ‘The Lessons’ı 2010’da, üçüncü romanı ‘The Liars’ Gospel’i 2012’de yayımladı. 2016 yılında yayımlanan son romanı ‘Güç’ ile pek çok dergi ve gazete tarafından ‘Yılın En İyileri’ arasında gösterildi, ayrıca Baileys Women’s Prize ödülüne değer bulundu. Halen Bath Spa Üniversitesi’nde yaratıcı yazarlık dersleri veren Alderman, düzenli olarak radyo programlarına katılıyor ve The Guardian gazetesine yazıyor.

KÜÇÜK BİR KIVILCIMLA BAŞLAYAN…
Romanın girişinde iki yazarı arasındaki mektuplaşma önemli. Anlıyoruz ki az sonra okuyacağımız hikaye çok uzak bir gelecekten, geçmişte (yani günümüzde) yaşanmış olayları tartışmaya açmak amacıyla yazılmış. Neil isimli yazar, iktidarın erkeklerin elinde olduğu son yılları ele aldığını ve evet, bir vakitler gücün kadınların elinde olmadığına ilişkin ciddi kanıtların bulunduğunu söylüyor. Roman bu kanıtlara dayalı…
Neil’in ‘tarihi’ anlatısı erkek egemen toplumun son on yılına odaklanıyor. Ergenlik çağındaki kızların bedenlerinde bir gücün varlığını hissetmelerine sonun başlangıcı diyelim. Nasıl bir güç? Bir tür elektrik akımı. Genç kızların ilk başlarda tam manasıyla kontrol edemedikleri hafif bir elektrik yükü giderek karşısındakini yıldırım çarpmışa çeviren, yakıp kavuran bir şiddete ulaştığında sorunlar başlıyor. Üstelik yavaş yavaş yetişkin kadınların da kullanmayı -çoğaltmayı- öğrendikleri bir güç bu. Ve dünyanın dört bir yanında, özellikle kadınların en çok eziyet çektikleri coğrafyalarda kadınlar baş kaldırdıkça erkek egemenliği etkisini hızla yitiriyor. 
Anlatı, her biri hırslı ve akıllı dört ana karakter arasında gidip gelerek cinsler arasındaki çatışmayı farklı veçheleriyle ortaya koymuş: Kendisine cinsel istismarda bulunan üvey babasına yüksek akım vererek kavuran ve sonra bir manastıra saklanan Allie, Havva adını kullanarak -İncil’in feminist bir yeniden yorumlanmasına dayalı- bir tarikat kuruyor. Margot, gücü ergen kızı tarafından harekete geçirilen bir belediye başkanı. ‘Güç’ün yardımıyla önce vali, daha sonra da senatör olacak, kızlar için askeri eğitim kampları geliştirecek ve ‘büyük yıkım’a katkıda bulunacaktır. Londralı bir mafya ailesinin kızı olan Roxy, annesinin gözleri önünde öldürülmesine tanık olurken fark ettiği gücünü ‘aile işini’ sürdürmek için kullanmaktan çekinmez. Allie ile kurduğu ilişki onu uluslararası uyuşturucu trafiğinin en güçlü isimlerinden biri haline getirecektir. Ana karakterler arasındaki yegâne erkek, kadınların devrimini belgelemeye soyunan Tunde isimli bir gazeteci… 

KADINLAR SAVAŞI KAZANIRSA…
Roman, işte bu dört ana karakterin yaşadıkları üzerinden 10 yıllık geri sayım sürecinde dünyanın nasıl değiştiğini sergiliyor. Naomi Alderman, bu iddialı ve spekülatif distopyasını heyecanlı yolculuklar, sürükleyici olaylar ve aksiyon dolu sahnelerle çekici hale getirmiş. Savaşlar, çatışmalar, iktidar kavgaları, kontrolsüz kadın çeteleri, erkek cinayetleri ve tecavüzler ile ‘Güç’te anlatılanlar bugünün dünyasının karbon kopyası. 
Alderman, ‘Güç’ü tanıtırken şunları söylemiş: “Bu bir fikir romanıdır -kadınlar acı verme ve yok etme gücüne sahip olursa ne olur? Gerçekten kadınların doğal olarak sakin ve verici olduğuna inanıyor muyuz? Şiddet konusunda cinsiyetin rolü ne kadardır? Ama ‘Güç’ aynı zamanda bir gerilim romanı; güç arayışı içindeki ana karakterlerin her biri hesaba katılması gereken birer güç olarak diğerleriyle 
çatışmaya girecek.”
Bu açıdan bakıldığında önüne koyduğu hedefi tutturmuş diyebilirim. Naomi Alderman, bilgisayar oyunu yazma becerisini romana hız katma konusunda çok iyi kullanmış ama söz konusu becerinin karakterlere derinlik katmaya elbette katkısı yok. Kısacası karakterlerin yeterince işlendiğinden söz edemeyiz. Ya da söz konusu değişimlerin (gücün varlığının) kadın-erkek ilişkilerine, evlilik kurumuna, farklı toplumsal alanlara veya farklı ekonomik güçteki kadınlara nasıl yansıdığı belirgin değil. 
Margaret Atwood ile yakın arkadaşlığı ve yazarlık konusunda distopik edebiyatın bu büyük ustasından aldığı destek nedeniyle Naomi Alderman’ın ‘Güç’ü ile Margaret Atwood’un 1985 yılında yayımlanan ‘Handmaid’s Tale’ (Türkçede ‘Damızlık Kızın Öyküsü’, Doğan Kitap) arasında benzerlik kuran pek çok yorum yapılmış. ‘Damızlık Kızın Öyküsü’nde kadınların seks kölesine ve kuluçka makinesine indirgendiği bir dünya anlatılır. Alderman’ın kitabında indirgenenler ise erkekler. Muhtemelen esin kaynağı olmuştur ama Alderman’ı Atwood ile kıyaslamak için çok erken. Öte yandan ‘Güç’ün etkileyici bir distopya olduğunu düşünüyorum. Mevcut düzenin, toplumun, egemen sınıfın cinsiyetçi ideolojilerinin karakteristiğini yer yer çok iyi yakalıyor. 
Toplumsal cinsiyet tartışmalarının merkezinde erkeklerin ve kadınların farklılığının doğalarından mı yoksa deneyimlerden ve eğitimden mi biçimlendiği sorusu önemli bir yer tutar. ‘Güç’te fiziksel avantajı erkeklerden alıp kadınların eline vererek kadın egemen bir toplum yapısını tartışmaya açarken bu durumun daha iyi bir dünya yaratıp yaratmayacağını sorguluyor Alderman. Bu aynı zamanda gücün istismarının cinsiyete bağlı olup olmadığına, iktidarın doğasına ilişkin bir sorgulama. Başından beri ‘distopya’ terimini kullandım. Yani umut barındırmıyor; ‘Güç’, kimin elinde olursa olsun, gücün eşitsiz dağıldığı bir dünyada hiçbir şeyin değişmeyeceğine yönelik bir anlayışın ürünü:
“Gücün şekli her zaman aynıdır. Sonsuz, karmaşık, ebediyete kadar dallanıp budaklanmaktadır. Bir ağaç gibi canlı olmasına, büyümesine, kendini tutabilmesine rağmen izdihamı ifade eder. Hangi yöne gideceği belirsizdir. Sadece kendi kurallarına uyar. Meşe ağacındaki her palamudu ve her yaprağın tüm damarlarını hiç kimse inceleyemez. Ne kadar yakından bakarsanız bakın, o kadar çeşitlilik olduğunu görürsünüz. (…) Okyanusa dökülen nehirler, gökyüzünde çakan şimşekler gibi güç de sınırsız ve durdurulamazdır…”


Bu haberlerde ilginizi çekebilir!