ÖNE ÇIKAN HABERLER |
Åžehir hayatında hiç bulunmamış bir yerliyi (ne demekse bu yerli?), ÅŸehire getirirseniz ne olur? Adlı sorunun kitaba dönüÅŸtürülmüÅŸ halidir GöÄŸü Delen Adam. Bir baÅŸucu ve baÅŸvuru kaynağıdır GöÄŸü Delen Adam. YaÅŸadığımız saçma sapan hayatlara eleÅŸtiridir GöÄŸü Delen Adam. DoÄŸru sandığımız tüm yanlışlara, önem verdiÄŸimiz tüm deÄŸerlere ve zenginlik sandığımız tüm rezilliklere tokattır GöÄŸü Delen Adam. Bence herkesin okuması gereken bir kitaptır GöÄŸü Delen Adam. Günümüz modernizmine, çaÄŸdaÅŸlığımıza sözde insanlığımıza, Åžef Tuiavii’nin bakış açısını ile bakmanız için bizlere sunulmuÅŸ bir fırsat olan bu kitabı mutlaka okumalısınız.
Sadece aÅŸağıdaki paragraflardan sonra bile birçok insanın okuma kararı vereceÄŸini düÅŸündüÄŸüm çok deÄŸerli bir eser.
“Papalagi (beyaz adam), tıpkı bir midye gibi, sert bir kabuÄŸun içinde oturur. Toprak kurdu gibi, taÅŸların arasında yaÅŸar. Sağı, solu, altı, üstü hep taÅŸlarla örtülüdür. Barınağı dikine duran bir taÅŸ sandığını andırır, çok sayıda gözü olan delik deÅŸik bir sandık. Bu taÅŸ kabuÄŸa tek bir yerden girilip çıkılır; Papalagi bu yere, içeri girerken “giriÅŸ”, dışarı çıkarken de “çıkış” adını verir, oysa ortada tek bir delik vardır.
BarınaÄŸa girmek için büyük bir güçle itilmesi gereken ağır bir tahta kanat vardır. Kimi barınaklarda, bir Samoa köyünde yaÅŸayan insanlardan çok daha fazla insan oturur. Bu nedenle görüÅŸmek istediÄŸin ailenin adını kesin olarak bilmen gerekir. Her aile bu taÅŸ sandığın belli bir bölümünü kendine ayırmıştır. Bir aile diÄŸerlerinin ne yaptığını bilmez. Sanki onları yalnızca taÅŸ duvar deÄŸil, birçok ada ve deniz ayırıyormuÅŸ gibi. GiriÅŸ deliÄŸinde karşılaÅŸtıklarında ya isteksizce selamlaşırlar ya da düÅŸman böcekler gibi mırıldanırlar. Gören de bir arada yaÅŸamak zorunda kaldıkları için hiddetlendiklerini sanır…”
“Papalagi, yuvarlak metali ve ağır kağıdı sever. KatledilmiÅŸ meyvelerin suyunu, domuz, sığır gibi korkunç hayvanların etini midesine indirmeyi sever. Ama hepsinden çok sevdiÄŸi bir ÅŸey vardır ki bunu kavramak mümkün deÄŸil: Zaman! Onun uÄŸruna dünyanın patırtısını kopartır, saçma sapan konuÅŸur durur. GüneÅŸin doÄŸuÅŸuyla batışı arasındakinden baÅŸka bir zaman olmamasına raÄŸmen yetmez Papalagi’ye yine de…”
“Zaman Papalagi’yi hep mutsuz eder. Büyük Ruh’a yakınır da yakınır, daha fazlasını vermedi diye. Hem de her yeni günü belli bir plana göre bölüp parçalayarak Büyük Ruh’a ve onun hikmetine etmediÄŸi hakareti bırakmaz. Çalı bıçağıyla yumuÅŸak bir Hindistancevizini boydan boya keser gibi böler günü. Her bir bölümün ayrı adı vardır. Saniye, dakika, saat. Saniye dakikadan küçüktür, dakika da saatten. Hepsi birden bir saat eder. Bir saate varmak için altmış tane dakika, bir sürü de saniye gerekir. Bir hastalık olduÄŸunu düÅŸünmeme raÄŸmen yine de bir türlü kavrayamadım bu iÅŸi. ‘Zaman hiç yetmiyor!’ ‘Zaman dört nala kalkmış kırat gibi koÅŸuyor!’, ‘Biraz daha zamanım olsa!’ Böyle sızlanır durur beyaz adam. Hep söylüyorum, bunun bir hastalık olması lazım. Çünkü, diyelim ki beyaz adamın içinden bir ÅŸey yapmak geçiyor. Yürekten istiyor hem de. Belki güneÅŸlenmek, belki de ırmakta kanoyla dolaÅŸmak istiyor. Ya da canı sevdiÄŸi kızı çekiyor. Hemen her seferinde aynı düÅŸünceye kapılıp, bastırır bu isteÄŸini: ‘Keyiflenmeye zamanım yok’
Oysa zaman orada öylece durur. O ise en iyi niyetle bile görmez onu. Zaman alan binlerce ÅŸey sıralayıp, yakına yakına iÅŸinin başına çöker. Ne zevk, ne de eÄŸlence verir iÅŸi ona. Üstelik kendinden baÅŸka zorlayan da yoktur onu…”
Bir kez bile gazete okumadım okumamda ve bununla gururlanırım. Çok doÄŸru birÅŸey yaptığımı biliyordum.
“Papalagi’nin bütün bilgeliÄŸi gazete adını verdiÄŸi bu kalabalık kâğıtlara dökülmüÅŸtür. Her sabah ve akÅŸam kafasını bunlara gömmek zorundadır. Yeniden doldurmak, doyurmak için. Böylece daha iyi düÅŸünebilsin, kafasının içinde daha çok ÅŸey olsun diye. Tıpkı, muzları yiyip, gövdesini adamakıllı dolduran atın daha iyi koÅŸtuÄŸu gibi. Uykuyu savdıktan sonra Papalagi’nin eline aldığı ilk ÅŸey budur. Okur. Gözleri kâğıdın anlattıklarını deler geçer. Avrupa’nın en büyük ÅŸeflerinin neler söylediklerini okur. Ne denli budalaca olursa olsun hepsi kâğıtta yazılıdır. Papalagi buna: “Olup biten herÅŸey hakkında bilgilenmek” der. GüneÅŸin batışından bir sonraki batışına kadar ülkesinde olan herÅŸey hakkında bilgilenmek ister. Bir tek ÅŸeyi bile kaçırsa küplere biner…
Gazeteyi bir kere okudun mu, artık dostların ne düÅŸünüyorlar, ne yapıyorlar, neyi kutluyorlar diye Apolima’ya, Manono’ya gitmene gerek kalmaz. Sen döÅŸeÄŸine uzanırsın ve kalabalık kâğıtlar sana her ÅŸeyi anlatır. Bu çok güzel, çok keyifli gibi görünebilir, ama aslında sadece bir yanılgıdır. Çünkü diyelim ki kardeÅŸlerinle karşılaÅŸtın ve hepiniz önceden kafanızı o kâğıt kalabalığının içine soktunuz. Herkes kafasında aynı ÅŸeyleri taşıdığı için, birbirinize anlatacağınız yeni özel bir ÅŸey kalmaz. O zaman ya karşılıklı susuÅŸursunuz yahut kâğıtta yazılı olanları tekrarlayıp durursunuz.
Kalabalık kâğıtların asıl kötü yanı ÅŸunun bunun hakkında, ulu ÅŸeflerimiz hakkında, baÅŸka ülkelerin ÅŸefleri hakkında, olup biten ve insanın yaptığı her ÅŸey hakkında nasıl düÅŸünmemiz gerektiÄŸini söylemeleridir. Gazete, bütün insanları tek bir kafa haline getirmeye çalışır. Tüm insanların kafasını ve düÅŸüncesini ele geçirmeye çalışır. Bunu becerir de. Sabah kalabalık kâğıdı okursan, öÄŸlene diÄŸer Papalagilerin kafalarında ne taşıdıklarını bilirsin.
Yanlış hayatlar mekânı ve kalabalık kâğıtlar Papalagiyi bugün hak ettiÄŸi yere getirmiÅŸtir: Gerçek olmayanı sevip, gerçek olanı ayırt edemez hale gelen; Ay’ın suretini Ay sanan, yazılı hasırları hayatın yerine koyan, güçsüz, aklıkarışmış insanlar. ”
Meslekler ile ilgili tespit o kadar iyi olmuÅŸ ki!
“Her Papalagi’nin bir mesleÄŸi vardır. Bunun ne olduÄŸunu anlatmak pek kolay deÄŸil. Aslında çok istenmesi gereken, ama hiç istenmeyen bir ÅŸey gibi. Bir meslek sahibi olmak sürekli aynı ÅŸeyi yapmak demektir. Mesela ellerimle kulübe yapmaktan, hasır örmekten baÅŸka hiçbir ÅŸey yapmasam, kulübe yapmak ve hasır örmek benim mesleÄŸim olurdu…
Papalagi’nin, nehrin dibinde yatan taÅŸlar kadar çok mesleÄŸi vardır. Yapılan her iÅŸ bir meslektir. Birinin ekmek aÄŸacının solmuÅŸ yapraklarını toplaması bir meslektir. Birinin yemek kaplarını temizlemesi de meslektir. Bir ÅŸey yapılıyorsa orada bir meslek var demektir. Elle ya da kafayla. Kafanda düÅŸünceler olması ya da yıldızlara bakmak da meslektir…
ÖrneÄŸin bir Papalagi, ben bir tussi-tussi’yim diyorsa, baÅŸkalarına mektup yazmak dışında hiçbir ÅŸey yapmıyordur demektir. Uyku döÅŸeÄŸini kaldırıp katlamaz, aÅŸevine gidip kendine bir meyve kızartmaz, kendi yemek kaplarını temizlemez. Balık yer, ama balık tutmaz, meyve yer ama ömründe aÄŸacın dalından tek bir meyve bile koparmaz. O baÅŸkalarına tussi yazar, çünkü tussi-tussi bir meslektir…
iÅŸte, böylece rengarenk bir tussi yazabilen birinin kanoyla nehre açılması ve geri dönmeyi bilmesi gerekmez. Meslek sahibi olmak, yalnızca koÅŸmak, yalnızca tat almak, yalnızca savaÅŸabilmek demektir. Yalnızca bir ÅŸey yani.
Bu, yalnızca tek bir ÅŸey yapabilmek büyük bir eksiklik ve tehlikedir. Çünkü herkes günün birinde kanosunu nehirde yüzdürmek zorunda kalabilir.”
*Tussi= Mektup; Tussi-Tussi: Mektup yazıcısı
Papalagi sözcüÄŸünün hikayesi ise ÅŸudur; misyonerler ufukta beyaz bir yelkenliyle gözüktüklerinde, Samoa yerlileri bunu gökte açılmış bir delik olarak yorumladı. Ä°ÅŸte beyaz adam açılan bu delikten, göÄŸü delerek gelmiÅŸti.
Bazılarına göre bu sözlerin bir çoÄŸu yazarın sözleri olarak nitelendirilsede herkesin okuması gereken mükemmel kitaplardan biridir GöÄŸü Delen Adam.
Keyifli okumalar.