ÖNE ÇIKAN HABERLER |
Devlet var olduğu toprak bütünlüğünde temsil ettiği milletini; halklar ve haklar eşitliğinde, akılla geliştirilmiş kanunlar hükmünde, ilmin ve eğitimin ışığı altında, sahip olduğu imkânları, sahip olabileceği hedeflere uyumu ve yeterliliği bilincinde, politik iç kaygıların esaretindeki duyguların ötesinde, üstün politik stratejilerle, içinde olduğumuz veya olabileceğimiz tüm yıkımlara karşı, korumak, savunmak ve ona emanet edilen güveni sarsmamak ile yükümlüdür.
Hükümet devlet olduğunda, “hükümetliğini” unutmalı, idareciliği, toprağı ve insanı ile birlikte tüm vatanı kapsamalıdır.
Devlet insanını dinlemeli, sokak şovlarını izlemeli ama asla yönetimsel argümanlarının esaretinde kalmamalıdır ve asla sokak dili kullanmamalıdır. Seçen veya seçilen her kim olursa olsun bilmelidirler ki verilen güvendeki beklenti özelliklede dış politikaya karşı akıllılık gerekliliğidir.
Bu yüzden devlet olan hükümet oy kaybı nedeniyle gelişebilecek herhangi bir kaygı ve bu kaygının ürünü olan paniksel davranış şekilleri sergilemeden, iç ve dış odaklı savaş riskli tüm dürtülere, provokasyonlara, stratejilere, planlara karşı bilinçli, bilgili, hazırlıklı olup akıllı bir sakinlikle süreci yönetmelidir. Çünkü var oluş kahramanca söylenen sözlerin ötesinde imkânların bilincindeki akıllı politikalar ile mümkündür ancak.
Bazen tarihteki örnekler bile yeterlidir bu durumun ifadesine. İkinci Dünya Savaş’ında Türkiye siyaseten tarafsız değildi. Hiçbir zaman müttefikler ile ittifak anlaşmasının gereği görev ve yükümlülüklerinden geri kalmadı. Savaşın başından sonuna kadar eşit haklara sahip müttefik gibi savaşın ve siyasetin gerekliliklerini yerine getirip görüş ve fikirlerini esirgemedi. Gerektiğinde her tartışmanın içinde oldu fakat müttefiklerinden uzak bir hareket alanında tek başında savaşa girmedi.
Böylece Türkiye savaşın ve siyasetin yarattığı karanlık ve fırtınalı kaosun içinde imkânı durumunun gerektirdiği en doğru yolu muhafaza etti. Memleketin toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını korudu. Ülkeyi tahrip edilmekten kurtardı. Birince Dünya Savaşı’nın kaybının önüne geçildi ve tüm bu kazançların ötesinde hepsi kadar kıymetli olarak Türkiye’yi üçüncü dünya savaşı ihtimalleri karşısında sağlam bünyede, doğru yönde, hürriyet ve medeniyet cephesinde olmaya hazırladı.
Bu yüzden,
Muhtemellik oranı oldukça yüksek olan üçüncü dünya savaşının dürtülerinin başladığı coğrafi bölgenin merkezindeyken, üstelik dinler arası ezeli çatışmalar, istemli, planlı ve tuzaklı hamleler ile gündeme taşınmaya çalışılırken aslında akılcı bakış açısıyla sadece ateşi tutuşturacak bir kıvılcım niteliğinde olan Trump’ın tuzaklı Kudüs çıkışına karşı temkinin ötesinde sabırsız, gereksiz kahramanlık alışkanlığında, sözsel çıkışların öncüsü olarak ön plana çıkmanın, ülkeye siyasal, sosyal ve ekonomik bir getirisi olmayacağı gibi geleceğimizin refahı ve güvenliğinin de riske sokulabileceği unutulmamalıdır.
Çünkü,
Daimi devlet olabilmek gerçekleri görüp, kabullenip duruma ve imkâna göre en iyi stratejiyi yapabilme becerisiyle mümkün olabilir.
O halde,
Zaten gerçekleri bildiğimize göre sabredip, tüm provokasyonlara göğüs gerip zaman kazanarak ve bu zamanı en verimli şekilde değerlendirerek eksikliklerimizi bir an önce gidermeliyiz ki kahramanlığımız sadece sözde kalmasın.
Yani,
Acilen insan haklarını öğrenmeli, değer vermeli ve uygulamalıyız.
Ekonomimiz hem sanayi hem tarımsal olarak büyütmeliyiz.
Eğitime önem verip yetiştirdiğimiz beyinlerin göçünü onlara sunduğumuz tatmin edici olanaklar ile engellemeliyiz.
Hükümet ve muhalefet olarak boş kişisel iftiralar ile mahalle kavgası şeklinde kötüleme kampanyası yürüterek “iş üstündeyiz”i millete yutturmak yerine milletin emanet ettiği meclis koltuğunu bilimsel çalışmalar eşliğinde ülkenin sosyal, siyasal ve ekonomik alanda güçlenmesini sağlayacak çalışmalar ile doldurmalıyız.
En önemlisi de dış politikamızı yüreğimizdeki silahsız sevgi ile değil, imkânlarımızın bilincinde olan aklımızın gücü ile yönetmeliyiz.
Çünkü en yakıcı, en düzenleyici ve en güçlü silah akıldır.
Dilerim ki 2018 ülkemiz için akıl yılı olur.