ÖNE ÇIKAN HABERLER |
Çinceden çevrilen bir bilimkurgu eseri dünya için çok yeni. Kitabınızın Ä°ngilizceye çevrilme süreci hakkında bilgi verir misiniz?
Kitap ilk olarak Çin’de büyük bir etki yarattı. Daha sonra bu etkiyi bütün dünya fark etti ve Ä°ngilizceye çevrildi. Nitekim artık Amerika’da yayınlanan, Ä°ngilizce bir bilimkurgu kitabı oldu. GeçmiÅŸe baktığımızda eserleri Ä°ngilizceye çevrilen ve tanınan yazarlar dünyada nadirdir. Bu nedenle de büyük bir öneme sahiptir. Ben ve arkadaşım Ken Liu bu süreçte devamlı temas halindeydik. Kendisinin birçok eserini gördüm ve o da benim gibi bir bilimkurgu yazarı. Ken Liu, Çin ve Amerikan kültürüne sahip biridir. Çeviri sürecine o baÅŸladı. Çevirirken bir yandan kitapta vermiÅŸ olduÄŸu ek notlarla özel terimleri açıklayarak okuyucuya yardımcı olurken diÄŸer yandan da kusursuz çevirisiyle Amerikalı okuyucuların kitabı daha iyi anlayabilmesi için önemli bir rol oynadı.
Üç Cisim Problemi’nde Ye Wenjie karakteri aracılığıyla aslında dünyaya bir eleÅŸtiri getiriyorsunuz. Sizce dünyamızın en büyük sorunu nedir?
Ben dünyadaki en büyük ve asıl sorunumuzun tıpkı Ye Wenjie’nin de düÅŸündüÄŸü gibi bir insanlık problemi olmadığını düÅŸünüyorum. Bizim sorunumuz son yarım yüzyıldır dış dünyayı keÅŸfetmek için yapılan uzay araÅŸtırmaları tutkumuzu yavaÅŸ yavaÅŸ kaybetmiÅŸ olmamız. GiriÅŸimci ve öncü ruhumuzu kaybettiÄŸimizi düÅŸünüyorum. Her gün teknolojinin saÄŸladığı konfor ve rahatlık içerisinde kendimizi sadece şımarttığımızı düÅŸünüyorum. Bir medeniyet olarak dış dünyaya olan tutkumuz tekrar canlanmalı ve yeniden dış dünyaya açılmalıyız. Uzayı keÅŸfedip ayak basmak yerine her günü dünyada geçirerek bir ilerleme kaydedemeyiz. Bu ÅŸekilde devam ettiÄŸimiz takdirde medeniyetimizin uzun ömürlü olması çok zor. Bu yüzden de dünyamızın karşılaÅŸtığı en büyük sorunun bu olduÄŸunu düÅŸünüyorum, eskisi gibi keÅŸfetme tutkumuzun olmayışı.
Ye ve Mike Evans karakterleri düÅŸünüldüÄŸünde bir okur olarak onlara hak vermeden edemiyoruz. Onların gittiÄŸi kadar ileri gideceÄŸimizden emin deÄŸiliz, ama sizce insanoÄŸlunun bir ÅŸekilde cezalandırılması silkinip kendimize gelmemizde etkili olur mu?
Onların aksine ben bir insanı kendine getirmenin tek yolunun onu cezalandırmaktan geçtiÄŸini düÅŸünmüyorum. Ama bence Ye ve Mike Evans da ancak insan ırkına ceza verildiÄŸinde mutlu olacaklardı. Onlar yeni bir dünyanın baÅŸlangıcının sadece insan ırkının en kısa zamanda ortadan kalkmasıyla mümkün olacağını düÅŸünüyordu. Dünya dışı bir varlık tarafından cezalandırılmasını istemelerinin sebebinin egoları olmadığını düÅŸünüyorum.
Bu karakterleri yaratırken kendinizden bir ÅŸeyler kattınız mı? Onların duyduÄŸu öfkeyi bir nebze de olsa paylaşıyor olabilir misiniz?
Yani… genellikle kendimi romanlarımda kaleme aldığım karakterlerle iç içe koymam. Yani yarattığım karakter ile benim aramda çok fazla uyum yok. Duygusal olarak bakıldığında tabii ki biraz yakınlık var. Ama genel olarak bakıldığında yazdığım romanlarda karakterler kendilerine özgü ve bağımsızdır, onlar bir hikaye içerisinde yalnızdırlar. Kendimi içerisine koymadığım için onların duygularını daha net yaÅŸayabiliyorum. Aksi halde o duyguyu çok fazla hissedemem.
Bu kitabı yazarken sizi en çok zorlayan ÅŸey ne oldu?
Bu kitapta en zor olan ÅŸey bilimkurgu fikirleri ve yaratıcılığıydı. Çünkü fikir ve düÅŸünceler hikayelerin çekirdeÄŸini oluÅŸturur. Fikir ve düÅŸünceleri üretmek zordur.
Konu uzaylılar olduÄŸunda o uzaylılar hep Amerika’ya iniÅŸ yapardı. Sizin eserinizde Çin’in bu alanda ev sahipliÄŸi yapması bizi çok mutlu etti. Siz de bu kliÅŸeden bıkmış olabilir misiniz?
Uzaylılar gerçekten dünyaya indikleri takdirde sadece Amerika BirleÅŸik Devletleri’ne inmeleri mümkün deÄŸil. Dünyanın herhangi bir yerine de inebilirler. Ä°nsanların uzaylıların Amerika’ya inmesine alışmasının sebebi, bilimkurgunun merkezinin Amerika olmasıdır. Bu kitabın ÅŸimdiye kadarki izlenimi deÄŸiÅŸtireceÄŸini düÅŸünüyorum. Ve umuyorum ki herkesin izlenimi de deÄŸiÅŸir. Söylemek istediÄŸim uzaylılarla sadece Amerika iliÅŸki kuramaz, hepimiz kurabiliriz.
Bilimkurguya olan ilginiz nasıl başladı? Bize sizi bu yolda yazmaya iten, ilham veren yazarlardan bahsedebilir misiniz?
Çünkü bilimkurgu alanındakilerden biri olabileceÄŸimi düÅŸündüm. Bu aslında bir tür kültür dersi. Ben bilimkurgu ile ilgilendim çünkü ilerleyen yeni dünyada çok daha fazla ön plana çıkacak olan bir tür. KurduÄŸumuz hayallerle hayatımızdan daha ileriye gidebilir. Bana ilham veren kiÅŸi ilk bilimkurgu yazarı olan Fransız yazar Jules Gabriel Verne’dir. Ama asıl etkileyip ilham veren kiÅŸi ise Ä°ngiliz yazar Arthur C. Clarke’tır. 2001: A Space Odyssey (2001: Bir Uzay Efsanesi) isimli romanıyla bana ilham vermiÅŸ, kitabıyla beni ÅŸaşırtmıştır. Bilimkurgu yazarlığına bu romanla baÅŸladım.
Usta bilimkurgu yazarlarının çoÄŸu gerek sosyal gerek bilimsel olarak geleceÄŸi doÄŸru bir ÅŸekilde tahmin edebildikleri için usta kabul ediliyorlar. Bilimkurgularınızın bir gün geleceÄŸe yön vereceÄŸini düÅŸündünüz mü hiç?
GeleceÄŸe yön vereceklerini söylemek zor. Bu kitap yayınlanalı henüz çok kısa bir zaman oldu. Bu sebeple geleceÄŸe yön vermek için herhangi bir etkisinin görüleceÄŸini söylemek zor. Ama umut edebiliriz. Bu kitap insanlarda uzaylıların varlığı hakkında farkındalık yaratıyor. Onlar dünyamızın herhangi bir zamanında hayatımızın içerisinde görünebilirler, uzaylı uygarlıklar ve bunların olası iÅŸgallerinde dünya ile temas kurabilirler. Aslında geleceÄŸe çok olumlu etkisi olacağını düÅŸünüyorum ya da umut ediyorum (gülüyor).
Ülkemizi nasıl buldunuz? Daha önce Türkiye hakkında bilginiz var mıydı? Özellikle kitabın baÅŸlarında Ruan Wei’nin evinde Türkiye’den gelen lületaşından bahsediyorsunuz. Haliyle ülkemiz hakkındaki düÅŸüncelerinizi merak ediyoruz.
Türkiye’yi kitaplardan tanıyorum. Bazı tarihi ve edebi kitaplardan… Daha önce hiç gelmemiÅŸtim, ilk kez geldim. Buna raÄŸmen kitabımda Türkiye’ye yer verdim. Üç Cisim Problemi adlı romanım Türkiye’den özel bir simgeyi içeriyor. Ama dediÄŸim gibi daha önce hiç gelmemiÅŸtim. Türk pipoları satın almıştım. Beyaz olanı çok güzeldi. Bu benim Türkiye’yle olan ilk etkileÅŸimimdi. Türkiye hakkında… tabii ki biraz bilgim var. Mesela zengin bir tarihsel kültüre sahip olduÄŸunu biliyorum. Ve dahası Türk bir yazarı tanıyorum. Nobel Ödülü’nü kazanan Orhan Pamuk. Kendisini okuma fırsatım oldu. Ama genel olarak baktığımda Türkiye benim için alışılmadık bir ülke.
Türk okurlar olarak Çin edebiyatına pek yabancı olmasak da sizin ülkenizden çıkan bilimkurgu romanlarına alışık deÄŸiliz. Bu bizim için yeni bir ÅŸey. Ä°mkanınız olsaydı sizin dilinizde yazılmış hangi bilimkurgu eserlerinin çevrilmesini ve diÄŸer dillerdeki okurlarla buluÅŸmasını isterdiniz?
Öncelikle umarım daha çok Çince eser Türkçeye çevrilir. Çünkü, bilimkurgusal olarak düÅŸündüÄŸümde, edebiyatı anlamanın en iyi ve etkili yolu farklı ülkelerden insanlarla paylaşım içinde olmaktır. Çünkü onların sorunlarıyla bizimkiler ortak. BaÅŸka bir bilimkurgu yazarını örnek verecek olursak aklıma ilk gelenler Han Song ve Wang Jinkang. Bence onların kitapları da kesinlikle Türkçeye çevrilmeli.
Uzak DoÄŸu Edebiyatı ile Avrupa Edebiyatı’nı kıyasladığınızda nasıl bir sonuç görüyorsunuz?
Asya edebiyatını ve Avrupa edebiyatını düÅŸündüÄŸüm zaman aralarında çok fazla farklılık olduÄŸunu görüyorum. Bunun sebebi arka planlarındaki kültürel ve tarihsel farklıklar. Buna ek olarak onlar aynı edebiyatı sentezlemiyorlar. Asya edebiyatında Asya kültürü kemikleÅŸmiÅŸtir. Buna karşılık bazı Avrupa edebiyatlarından daha ılımlıdır. Asyalı ve Avrupalı edebiyat eserleri arasındaki farklılıktan bahsederken din ve kültür arka plan farklılığını da unutmamak gerekir elbette. Avrupa edebiyatı Hristiyan bir geçmiÅŸe sahiptir. Buna karşılık Asya edebiyatında din daha karmaşıktır. Budizm, Hristiyanlık, Ä°slam vs. yani birçok yönden derin farklılıklar mevcut. Bu sebeple farklı edebi eserleri, farklı kültürlerinin sosyal bakışını yansıtır.
Ülkenizde oldukça ünlü bir yazarsınız. Galaxi Ödülü’nü tam dokuz kez kazanma baÅŸarısı gösterdiÄŸinizi biliyoruz. Çin’in bilimkurgu alanında hatırı sayılır ödülleri olduÄŸunu da, biz Türk okuru olarak yine sizin aracılığınızla öÄŸrenmiÅŸ olduk. Bilimkurgunun Çin’de ciddiye alınan ve ilgi gören bir tür olduÄŸunu söyleyebilir miyiz?
Aslına bakarsanız Çin’deki bilimkurgu okurlarının sayısı daha önceden son derece azınlıktaydı. Ancak son yıllarda bilimkurgu eserleri Çin’de daha fazla ilgiyle okunmaya baÅŸlandı ve okuyucu sayısı arttı. Ayrıca okuyucular çeÅŸitli alanlarda çalışanlardan olabiliyor. Belki de bunun Çin’in sosyal kalkınma ve sosyal durumuyla iliÅŸkisi vardır diye düÅŸünüyorum. Çünkü Çin hızlı bir modernleÅŸme süreci yaşıyor ve her gün etkileyici bir deÄŸiÅŸim içerisinde olduÄŸu söylenebilir. Çin gittikçe daha çekici hale geliyor. Bu deÄŸiÅŸimin temel sebebi olarak bilimkurgu eserlerini görüyorum.
Peki Hugo’yu kazanmak ve bir anda tüm dünya tarafından tanınır olmak nasıl bir duygu? Bu kadar çok insanın kitabınızı okumak istemesi gurur verici bir ÅŸey olmalı. Hugo’yu kazanmanızın ülkenizdeki yankıları nasıl oldu?
Tabii ki çok mutlu oldum. Ödülü tuttuÄŸum zaman hâlâ çok sıra dışı hissediyorum. Çin’de edebiyatın bilimkurgu yönü halen çok zayıf, yani Amerika ile karşılaÅŸtıracak olursak. Katedilmesi gereken uzun bir yol var. Ama genel olarak çok mutluyum. Çünkü sonuçta ben de bilimkurgu hayranıyım ve zihnimde Hugo, Nebula gibi ödüller çok yüksek bir statüye sahip. Bu ödüllerin deÄŸerleri Nobel ödülünden az deÄŸil. Bu ödülü almak beni gerçekten çok mutlu etti.
Biraz da okur kimliÄŸinizden bahsedelim. Siz nasıl bir okursunuz? Ne gibi türleri tercih edersiniz?
Tabii ki ilk olarak bilimkurgu kitaplarını seviyorum. Ve sonra bilim adamları gibi yazabilmek için bilimle ilgili bazı çalışmaları okuyorum. Önemli klasik eserlerin bazılarını okumayı seviyorum. Modern çaÄŸ edebiyatıyla çok alakalı deÄŸilim.
Ödüllü bir yazar olarak, son zamanlarda okuduÄŸunuz en etkileyici kitap ya da kitaplar neydi?
Geçenlerde okuduÄŸum bir kitap beni kendine hayran bıraktı. Nebula ödülü için aday olan ABD’li bir bilimkurgu eseriydi. Benim kitabım Üç Cisim Problemi ile yarışmıştı. Jeff VanderMeer’in Annihilation adlı eseri… O kitap bana derin bir izlenim kazandırdı. Çok gizemli ve çekici bir eserdi.