ÖNE ÇIKAN HABERLER |
Aradıklarımız, çok kere avuçlarımızın arasındayken uzaktaki hayallerin peşinde koşarız. Bu, yenilikler arayan ve doymak bilmeyen ruhumuzun bir oyunu olsa gerek….
Hatalarımızın sonucu veya kaderin bir sillesiyle elimizdekileri kaybettiğimiz zaman, önce acı çırpınışlarla ağlar, yıkılır, sudan çıkmış bir balık gibi ne yapacağımızı şaşırarak kaybedilen üzerinde ilk defa düşünürüz. En ufak meziyetler, iyilikler, güzellikler abartıcı muhayyelimizin dev aynası önünden geçtikçe, akıl almaz bir şekilde büyür; sonsuz bir kıymet kazanır. Yersiz, zamansız ve anlamsız bir değerlendirmedir bu. Sanırız ki hayatımızın bütün anlamı, servetimiz neşemiz, umudumuz bu kaybedilen şeydedir. Ondan sonra bir karamsarlık ve yakınıp dövünme başlar.
Ne olur, bütün bu gösterileri bir yana bıraksak; samimi ve dürüst olsak elimizdekilerin kıymetini zamanında ve dürüst bir şekilde değerlendirsek daha mutlu olmaz mıyız? İşte bana samimiyeti ve dürüstlüğü, erdemliği anlatan Cem Adrian, nam-ı değer Tuz Kral…
Şu an yazıya başladım, büyük bir konsantre olmuş bir halde fakat birilerinin mız mız beni meşgul etmesi üzerine konsantrem de bozuldu. Oysa ki Cem şu an "Tüm maviler kirli şimdi ve tüm beyazlar utanç içinde ve sadece uyumak, uyumak istiyorum" diyor. Üşüyorum ben bu adam söyleyince. Özellikle şu iki albümünde: Kayıp Çocuk Masalları, Siyah Bir Veda Öpücüğü.
Cem, kayıp çocuklarıyla ve kayıp melekleri ile beni öldürüyor. Buz gibi morga kalkıyor cesedim ve ruhum sırılsıklam oluyor. Kayıp benliğimi bulmak istiyorum onu dinlerken. Çok üşüyorum diyebilmek istiyorum Cem'e. Beni tir tir titretiyorsun. Söküp defalarca dikiyorsun o küçük ellerinle açtığın ve sızlayan bütün yaralarımı. Bir meleğin ellerindeki kaderimin sökülüşünü durup da izletiyorsun o sesinle. Sadece sevmek isteyişimi sızlatarak veriyor, yüzüme vuruyorsun. Hep bir şey eksik, hep bir şeyler yarım geliyor seni dinleyince. Kaybetmiş şehirde tek kayıp benmişim gibi… İsimsiz cümleler geliyor seni dinlerken dudaklarıma. Bir meleğin ellerindeki ölümü senin sesinde gerçekleşiyor.
Öyle beyaz, öyle siyah, öyle maviyim ki seninle. Öyle güzel öyle masumdum ki ben. Öyle siyahlar giyip ölüyordum ki seninle. Öyle yanıyor öyle yanlışa düşüyorum ki… Öyle çocuktum ki, boğazıma kadar iplerle sıkıp öldürdüğün… Öyle kirliydim ki, topuklarıma kadar sadece seninle doluydum…
Uyumak istiyorum sen gibi. Hep uyumak. Meleklere teslim edip ruhumu, sadece bir gece göçüp gitmek, seni bulmak, şarkılarını içmek, sonsuzluğun şairi olmak istiyorum. Bu satırları okumuyacaksın, fakat ben hala harika yazan bir erkek olarak sokulmak istiyorum ruhuna. Beni anlayan adamı anlamak istiyorum. Meleklerini tanımak, meleklerimi onlarla tanıştırmak istiyorum. Karanlığa dokunabilmek istiyorum seninle. Kimsesiz çocuklarımızı, kayıplarımızı bulmak istiyorum.
Dolu dolu şiir kusmak istiyorum senin kaleminle.
BENİM RUHUMLA TANIŞMANI İSTİYORUM.
SADECE BİR RÜYA KADAR KISA OLSA BİLE…
"Bulutlardan beyaz
Gökyüzünden mavi aldım,
Denizlerden sonsuzluk;
Gözlerinden umut aldım,
Yıldızlardan ışık;
Kuşlardan haber aldım,
Annemden öğüt;
Tanrıdan inanç aldım."
Ey Cem Adrian, kalbimi meyve veren ağaca çeviren kişi. Ey Tuz Kral, narin ve cesaretliliğin. Sen, sen işte adam, sen! İyi ki varsın, iyi ki…