ÖNE ÇIKAN HABERLER |
Genetik ve çevresel etkiler ile oluşan kişilikler ve şekillenen karakterler aynı zamanda içinde bulundukları toplumu da beyinsel, duygusal ve hatta görsel anlamda ifade edeceğinden; oluşan kültürün seviyesindeki rahatsız edici unsurların telafisinde bireysel eksikliklerin temeline inip, sorunu kaynağıdan inceleyip, çözüm odaklı araştırmaları cesaretle öz eleştiri kapsamında yapabilmek toplumların çağdaş normlara ulaşabilmesindeki en doğru hamle olur bence.
“Biz” olmadan önce “biz”i biz yapan “ben”lerin kalitesini, “yok edici parazit” adıyla nitelendirdiğim akıl, eğitim ve bilim yoksunluğunda gelişen, edinilmek kaygısıyla, edinmeden, edinilmişlik mertebesindeki anlamsız, gülünç, sözlü veya şekilsel şovmenlik, tiyatrosal yeteneği olmadan Hamlet’i oynamak gibi cahil cesaretindeki bir soytarılıktır sadece.
Ve böyleleri!…
Değer bulma, kazanma, menfaatlenme, isimlenme, şekillenme, dahil olma, yanlızlıktan kaçma, kendi yaşam şekillerini onaylatma, hatta bu konuda diretme, kendisi gibi olmayanlara dayatma bencilliğinde… Bilimsiz, ilimsiz, okumasız, kalemsiz deftersiz, kitapsız, duyarsız, haksız hukuksuz, üstelik tembellikle oluşturdukları “ben”lerini saklama amacı ile taraf değil taraflar üretmekte…
Üstelik hadsizce!…
Ülkem söylevlerinde yedi bölge bütünlüğünü “biz”miş gibi savunurken, milletin “biz”lerindeki halkları ayrıştırıp, taraf tarifinin dil, din, renk, ırk kavramının ötesinde yanlış ve doğru kapsamında yapılması gerektiğini görmemezlikten gelip, zekaları oranında “biz”cilik oynamaya ve bu yıkıcı zihinsel çelişkiyi topluma yerleştirmeye gayret etmekte…
Bir taraftan ben olmayı becerebilmenin tembelliğinde bahaneler üretirken, bir taraftan da sırtüstü yatıp “ Armut piş ağzıma düş” kaygısızlığında, avare toplumun neferi pişkinliğinde, güya aklı sıra insanlık yürüşünde ardını düşünmeden ön safları tutanlar, verebileceği bir fayda olmadan veriyormuşcasına görünmenin sahte hazzında, başkalarının yazdığı senaryoda kendini oyuncu hissettiren modernlik gösterisinde “ben”leri olmadan kendilerini “biz” sananlar; ne yazık ki bizi katletmeye devam etmekte…
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sloganıyla onurlandırılmış olmamıza rağmen, hala cumhuriyetin sunumuyla elde ettiğimiz mutheşem edinmişliği kanımsıyamamızdaki beyinsel deforme; yarattığımız başın aslında bizim vücudumuza ait olduğumuzu ısrarla benimsememekte… Yani baş vücutsuz, vücut başsız bir şekilde olmaması gereken bir tapıcılıkla sahte yürüyüşlerde ülke seviciliği yapılmakta.
İnsanımızın tarifindeki olumsuzlukları sınıflandırırken amacım eleştirinin ötesinde, medeni bilinçlenmeye çözüm bulma çabası olduğundan; haddim çevçevesinde, belkilerin niyetinde, cümlelerimin birileri veya hiç olmazsa biri tarafında algılanıp, güçlü, akıllı, yapıcı, dünyalı bir “ben”in oluşumuna neden olabilmesi vazgeçmememiz gereken bir umut sadece…
Bu yüzden hala umudumuz varken işin uzmanı bilimcilere de saygımı sunarak aslında sayfalara sığmayacak çözüm odaklı önerileri biraz da edebiyatın süsüne sığınarak acılı tatlılı sunmak isterim.
Zamanının içindeyken henüz;
Bensizlikte kaybolup gitme ki !…
“Biz“imiz doğru dürüst oluşabilsin.