ÖNE ÇIKAN HABERLER |
Türkiye cumhuriyetinin başına sarılan PKK terörü ise, birçok etkili ve yetkili yöneticimizin, yıllarca, olaya geniş çerçeveden bakmasını engellemiş, olayı Türkiye içindeki basit bir terör hareketi olarak düşünmeye itmiştir. Olayları bir bütün içinde algılayamayan birçok hükümet yetkilisi, sınır ötesi hareketler ve öldürülen bir kaç kişi ile bu olayın bitebileceğini düşünmüştür. Sınır ötesi hareketlerde ele geçirilen birçok silahın, bizim yerimize sınırları beklesin diye Barzani ve adamlarına verildiğini, bunlarında aynı silahları, PKK’ya, kaleşnikof başına 20 dolardan sattığını sınır illerimizde söylemeyen yoktur. Hatta aynı silahların, bir sonraki dış harekat’da tekrar ele geçirildiği, müstehzi bir tebessümle anlatılmaktadır. Bunlar yetmezmiş gibi, sınırın diğer yakasında, sınırlarımızı bekleyecek diye, Kırmızı pasaportumuzu taşımış bulunan Barzani’nin adamlarına, ayda 80 dolardan para bağlandığını da bilmeyen yok gibidir. Barzani’ye ait bu sınır karakollarında, maaş ödeme günleri haricinde yapılan ani incelemelerde, sadece çocuklara ve silahsız ihtiyarlara rastlanması da, işin bir başka traji-komik yanıdır. İnşallah dilden dile dolaşan bu bilgiler yanlıştır ve sınır güvenliğimiz Barzani ve adamlarına, geçmişte hiç bırakılmamıştır. Çünkü bugün sınırın öte yakasında, havayolları bile bulunan, 3–4 üniversitenin temelini birden atan, petrokimya tesisleri kuran ve ABD müdahalesi sonrası teslim olan Irak Ordu’sunun silahlarını ele geçiren(ABD’li dostlar sağolsun!), adı konmasa da var olan, bir başka oluşum durmaktadır. Bu silahların önemli bir kısmının PKK’ya teslim edilmiş olma ihtimali de oldukça yüksektir.
Bugünden harekete geçilmez ise, bu oluşumun Türkiye’nin doğu ve güneydoğu’sunda yaşayan ve şu ana kadar terör hareketleri dışında kalmış vatandaşlarımızı olumsuz yönde etkilemesi de an meselesidir. İki Almanya birleşmeden önce, Doğu Berlin’de yaşayan Almanların en etkilendikleri şey, Batı Berlin’de yaşayan Almanların hayat şartları olmuştur. Kimse, ülkenin gayri safi milli hâsılasının ne olduğu ile ilgilenmemiş, duvarın öte yakasında yaşayan halkın giyimine, arabasına evine, yediğine, içtiğine bakmıştır. Doğu Berlin tarafında kalmış bir Alman’ın ”iyi ama bizim devletin fabrikaları sizinkinden iyi” dediğini hiç sanmıyorum. Ülkeyi idare edenler, doğu ve güneydoğuya yaptıkları baraj ve benzeri yatırımları, sanki sadece o belde insanlarına yapılmış yatırım gibi görmekten, göstermekten ve bunu istatistiklere yansıtıp kendilerini kandırmaktan vazgeçmelidirler. Baraj yapılmıştır, çok faydalıdır, ama üretilen enerjinin ne kadarı batıya gitmekte, iş ve paraya dönmekte, ne kadarı iş ve para olarak bu bölgede yaşayan vatandaşların cebine girmektedir. Esas soru budur! Bu sorunun cevabı doğru olarak verildiği zaman, halkın yaşama seviyesini yükseltecek kararlar daha rahat alınabilir. Sokaktaki sade vatandaşın, masumca, ekmeğinin arkasından gideceği unutulmamalıdır.
Aşağıda göreceğiniz üç resim, yakın geçmişte Kırmızı pasaportlarımızla seyahat eden, Celal Talabani, Mesud Barzani ve şimdiki Irak’ın Dışişleri Bakanı( şimdiki Maliye bakanı) olan ve o dönemde danışman-tercüman sıfatıyla dolaşan Hoşyar Zebari’yi göstermektedir. Bağımsızlık istekleri ile ilgili birçok faaliyette bulunmuşlardır. Aşağıda göreceğiniz resimler bu toplantılardan sadece üçünü göstermektedir. İstihbaratımızın bu faaliyetleri bilmemesi ise mümkün değildir. Washington’daki toplantılar, Mesud Barzani’nin, Council of Foreign Relation (CFR) başkanı Benjamin Gillman ile Eylül 1998’de yapılmış toplantılardan birini göstermektedir. Bu merkez, Dünyadaki olaylara karar veren merkezlerden biridir ve ayrıca bir kitap yazmaya değecek kadar da önemlidir. Siz bu birimin adının”Dış İlişkiler Komitesi” olduğuna bakmayın. Buradan vize alamayan ülkelerdeki hükümet veya siyasi şahısların iflah olmadığını, bilen bilir. Bırakın diğer ülkeleri, CFR onayını almayan kişilerin Amerika Başkanı ve CIA başkanını olamayacağını da, bilen bilir. Bir diğer resimde, Celal Talabani ve Mesud Barzani, Amerikalı senatör David Welsh’in yanında kuzu kuzu oturup bağlılıklarını bildirmekte, gelecekte ne yapmaları gerektiğinin talimatlarını almaktadırlar (Şekil 1 ve 2). Biz de, buradan bakınca, bu iki liderin kavgalı olduklarını sanıyorduk. Bir diğer resimde ise, Mesud Barzani, Muhsin Dizayi ve Hoşyar Zebari, İngiltere’de önemli ve kilit bir dini portre olan Canterbury Archbishop’u Lord Runcey ile görüşmektedirler (Şekil 3). Ne görüştüler dersiniz? Bütün bu bilgileri ele geçirip tedbir almayan Dışişleri yetkililerimiz, sadece “gaflet” içinde midirler? Adamların aleni olarak kapı kapı dolaşıp, yalvar yakar makam aradıklarını görüp, buna karşı hiçbir tedbir almayan dışişlerinin vergisiz bavul turistlerini, mangalda kül bırakmayan etkili ve yetkililerimizi sevgiyle(!) anmadan geçemiyorum.
NOT: Bu yazı, Yazarın 2007 yılında yayımladığı “Maden Savaşları” kitabından alınmış ve yazar tarafından çok küçük değişiklikler yapılmıştır.
Şekil 17. Mesud Barzani’nin CFR başkanı Benjamin Gillman ve, David Welsch’i, Eylül 1998 deki ziyaretlerinden bir görüntü.
Şekil 18. Mesud Barzani ve Celal Talabani’nin Washington anlaşması esnasındaki görüntüleri.
Şekil 19. Mesud Barzani’nin, şimdiki Irak Dışişleri Bakanı Hoshyar Zebari ve Mohsin Dizayee ile birlikte Canterbury Archbishop’u Lord Runcey’i ziyaretlerinden bir görüntü.