BCA Times
  ÖNE ÇIKAN HABERLER
  • <strong>Altın Kalem Ödüllü Yazar Metin ŞAHİN ile Röportaj</strong>
    Altın Kalem Ödüllü Yazar Metin ŞAHİN ile Röportaj
  • Kahramanmaraş’ta 7.4 büyüklüğünde deprem meydana geldi
    Kahramanmaraş’ta 7.4 büyüklüğünde deprem meydana geldi
  • Yazar Prof. Dr. Dr. Naim Derebaşı ile Röportaj
    Yazar Prof. Dr. Dr. Naim Derebaşı ile Röportaj
  • Yazar Rıdvan Serin ile Röportaj
    Yazar Rıdvan Serin ile Röportaj
  • Yazar İhsan Kutlu ile Röportaj
    Yazar İhsan Kutlu ile Röportaj
  • Yazar Ümmühan Yaşar ile Röportaj
    Yazar Ümmühan Yaşar ile Röportaj
  • Altın Kalem Ödülleri Sahiplerini Buluyor
    Altın Kalem Ödülleri Sahiplerini Buluyor
  • Hayatınızı Değiştirecek 20 İnanılmaz Paulo Coelho Sözleri
    Hayatınızı Değiştirecek 20 İnanılmaz Paulo Coelho Sözleri
  • Abdülhamid Han’ın Altın Saati Açık Artırmada
    Abdülhamid Han’ın Altın Saati Açık Artırmada
  • Berlin Indie Film Awards’tan ”Leyla Hanım” Filmine Ödül
    Berlin Indie Film Awards’tan ”Leyla Hanım” Filmine Ödül




YAZARLAR

Mustafa Sefa Güvenir / Yazar
Mustafa Sefa GÜVENİR / Yazar
Eklenme Tarihi: 20 Nisan 2018, Cuma 01:47 - Son Güncelleme: 20 Nisan 2018 Cuma, 01:47
Font1 Font2 Font3 Font4



Barışa Var mısın ?

Tarih boyunca yazılmış ve yazılacak olan bütün kişisel gelişim kitapları, insanların önce kendileri ile sonra da dış âlemle barışık olmasına yöneliktir. Müellif hem kendine, hem okuyana yazmıştır bu kitabı, ancak yazmak ve okumaktan daha da ehemmiyetlisi, tatbik etmek konusunda gayret kemerini bağlamaktır. Düşünsenize, çoğumuzun ilahi katmandan yazılarak gönderildiğine inandığımız mukaddes kitabını bile değil tatbik etmek, okumak gibi bir girişimi bile yok, hayret ki hayret! Oysa ilk muhatabına bile “İkra-Oku” diye başlayan bu kitabın sözleri, seni senden iyi tanıyandan geliyor, seninle o vasıta ile konuşuyor, vah ki vah! Neyse biz hoca değiliz, zaten bu sözlere muhatabım olan nefsimdir ve okuyanları da muhatap almıştır hepsi bu…

 

            İnsanın kendisi ile barışık olması da nedir? Yani biz kendimizle küs müyüz ki, barışalım? İnsanın ruhu, bedeni, zihni istek ve arzuları vardır ve sonsuzdur, önüne serili duran bu dünya, bedeni ve zihni tüm açlıklarını gidermek içindir, peki ya ruh, hani şu sonsuz olan katman? Öncesinden başlamalı, yani bedenden. Özetlenmesi ne kadar da mümkündür; yemek, içmek, nefes almak, giyinmek, seks, spor… Zihni arzular beyinle alakalıdır, onun ise istediği, yine yaratılış gayesine uygun olarak bilgiyi sürekli almak, işlemek ve uygulamaktır. Düşünün ki, ömrü boyunca kitaplar okusa insanlar, beyin yinede bilgiye aç, bu öyle bir sonuca götürüyor ki insanı, aslında hayret etmemek mümkün değil. Yani varsayın ki, insan okurken öğrenmiyor da, mevcut olanı anımsıyormuşçasına bilgiye aç, ancak bu bilgi zihinde işlenmedikçe koca bir çöplük. Nasıl işlenir peki bu bilgi? İşlenemez, zihin kapasite meselesi değil, idrak ile kendinin fevkine varabiliyor çünkü. İdrak etmek ne ile alakalıdır bunu düşünüyor insan ister istemez, özellikle de nesnel olanı arıyor gözleri sorgulamanın tam orta yerinde. İdrak ile beyin bu noktada çatışmaya başlıyor, zihin inanmaya, ancak aynı zaman da zihnin kaynağı olan akılda sorgulamaya başlıyor. Ve işte savaş başlamıştır, bu dünyanın en içsel ve çetin savaşıdır. İçindeki Rab ile mevcut olan Rab arasındaki bu savaşta mağlup olan veya kazanan insanın kendisi oluyor, çünkü bedeni binek, zihni kumanda paneli olarak kullanan ruh; “Bu üçlemede benim de yerim var ve onu inkâr edersen, ilk duvara toslarsın” diyor. Dışarıda beden ve zihin için kocaman bir dünya vardı hani? Oysa ruh denilen kâinata daracık bir kabir kadar küçük geliyor bu koca dünya. E haksız mı ruhlarımız? Bu dünya da doğan, büyüyen ve bırakılacak olan beden ve zihin ceketini ruh neden umursasın ki, o bu dünyaya ait değil! Ona sonsuz olanı taahhüt etmiş eden, kolay mı, bu kadar basit mi onu dünyalık ile tatmin etmek, sonsuz olanı, ölümlü olana tercih ettirmek, çetin ve “Aman Allah’ım” dedirtecek bir savaş başlıyor aralarında.

 

            “Mutsuzum, huzursuzum, içten içe yanıyorum, beni hiçbir şey tatmin etmiyor, bu dünyadan sıkıldım” gibi binlercesini hatta insan adedinde olan sözleri zihin dili söylemeye başlıyor. “Hadi şu zihni bi uyuşturalım da, kessin sesini, iki duble atalım, koy dibine… Sana mı kaldı dünyanın çilesi, derdi?” Demeyesin sakın, çünkü bu dışarıdaki mini minnacık dünyanın derdi değil, koskocaman içindeki kâinatın derdi. Er ya da geç yüzleşeceğin! İnanmadın mı? E o zaman git bir mezarlığa da, henüz gömülen birinin cenaze ritüelini, orada okunan duaların anlamını değilse bile mealini öğren. Bu sorgulamayı çok görme kendine, çünkü ucunda, sonsuz olarak taahhüt edilen bir vaadi vardır sana Allah’ın, sence değmez mi? İslam, anlam itibari ile barış demektir. Kısmen anlamı Ruh, beden ve zihnin ile barışmak, inan bana dostum, bize de, size de çok iyi gelecek kendini dinlemek ve kendini bilmek.


» YAZARIN DİĞER YAZILARI


BU YAZIYLA İLGİLİ YORUM YAZIN