ÖNE ÇIKAN HABERLER |
İlkbahar ayında olmamız hasebiyle mi bilmiyorum fakat aşk üzerine konuşmak istiyorum. Bu dünyaya gelmiş insanlıktan nasibini almış, bilgi, kültür seviyesi, ırk, cinsiyet ayırımı yapmadan herkesin üzerine yorum yaptığı konu aşk. Peki, aşk nedir? Aşkın insana hissettirdiği güzellikler nelerdir? Bu sorular birçok açıdan sınırlarını çizemeyeceğimiz, subjektif, cevaplara sahiptir.
Aşkı bilimsel olarak ele alanların tanımına göre aşk, kalple ilişkili olmayan beyinde gerçekleşen biyokimyasal bir süreç olup, hormonların etkin rol oynadığı bir durumdur. Bu tanımı yapan kimselere sormak istediğim iki soru var. Aşk beyinde gerçekleşen durumsa kalple işi yoksa âşık olan insanlar niye akla ters davranışlar sergiliyor? Aşk uğruna mantıklı insanın yapamayacağı fedakârlıklar yapabiliyor? Kelimelerin bile aşkı tarif edemediğini düşünen benim için bu tanımı kabul etmek kesinlikle mümkün değil. Aşkı romantik açıdan ele alan kesim aşkı iki karşı cinsinden ya da aynı cinse sahip kişilerin birbirlerini cinsel yönden arzulaması aralarında şiddetli etkileşimin mevcut olması olarak tanımlamaktadır. Bu tanımda benim hissiyatıma göre aşkın masum yönünü zedeleyerek, onu kişiler arasına hapsetmiştir. Bu tanımda kişilerin başka birine söz vermiş olması önemli olmayıp özellikle cinsel istek göz önünde bulundurularak aşkı aşk yapan dürüstlük ve masumiyet arka plana itilmiştir. Masum olmayana da aşk denemez misal evli bir kadının ya da erkeğin gönlünü başkasına vermesine aşk diyemeyiz. Ve bu tanımda bu gayet olağan durum olarak görülür.
Son olarak aşkı tasavvufi açıdan ele alanlar ise Aşkı şiddetli sevgi olarak tanımlar. Aşkı mecazi ve ilahi diye ikiye ayırırlar. Mecazi aşkı fani olana gönül bağlamak olarak ilahi aşkı ise Allah’a karşı olan sevgi olarak tanımlamışlardır. Mecazi aşkı gerçek aşk olarak görmeyip ilahi aşka ulaştıran basamak olarak görürler.
Aşkın benim heybemdeki tarifi tasavvufi bakış açısını içinde barındırarak şöyledir: Aşk çok kuvvetli bir hissiyat olup içinde sefa, sevda, vefa, feda, cefa kelimelerini barındıran kalbi gönül haline getiren Rahman’ın merhametinin en güzel zuhurudur. İnsan her şeye aşkla bakabilir. Onu belli bir kalıba, şekle, cinse sokmaya çalışmak aşka sınır çizmektir ki bu da aşkın tanımına terstir. Aşk şiddetli muhabbet olup onu fani olana verdiğimiz zaman hem kendimize hem âşık olduğumuz varlığa belli bir zaman sonra ağır gelen bir sürece girmiş oluruz. Fakat biz içimizdeki aşkı Baki olana bağlayıp onun aşkından ötürü etrafımızı seversek o zaman doyum noktasına ulaşarak dünya hayatımızdaki zamanımızı tatminkâr şekilde geçiririz.
Aşkın insan üzerinde hissettirdiği duygular biriciktir. Aşk bizlere her şey mümkünmüş gibi ve her işin altından kalkabilecek kadar güçlü olduğumuzu hissettirir. Bir kişi âşık olduğu zaman sanki gözlerine aşk adında bir gözlük takmış gibi etrafını seyreder. Çevresinden gerçekleşen herhangi bir olayı âşık olmanın vermiş olduğu güzellikle yorumlar. Hani derler ya âşık olan için güneş başka doğar, karga bile çok güzel öter, bebek ağlaması ninni gibidir, âşık olduğu kişinin gözündeki çapak, burnundaki sümük bile ona yanağındaki gamze kadar sevimli gelir.
Velhasıl âşık olan her şeyde bir güzellik görür. Fani olana olan aşk bizi güzelleştirip etrafımızı güzel görmemizi sağlarken ya bu aşk kıdem ve beka sıfatlarına sahip Rahman'a karşı olursa ne olur? İşte o vakit kâinatta geçirdiğimiz sayılı günlerimizi hep iyilik peşinde koşarak, her fiilde bir güzellik arayarak, kötü bir olay olduğunda kendimizi O’na teslim edip korkuya emin olarak, etrafımızdaki tüm mevcudatı O’nun için severek, huzuru yudumlayarak, ömür geçirmiş oluruz.
Aşk OLUN Aşkla KALIN…