ÖNE ÇIKAN HABERLER |
Tarih geçmişten ders çıkararak geleceğimizi inşa etmemize olanak sağlayan bir bilim olduğuna göre eğer geçmişimizi yanlış öğrenir ve öğretirsek gelecek inşası nasıl mümkün olabilir? O halde Sultan Abdülhamid Hân dönemi sadece tarihi bir konu değil, bizim gelecek inşamızda istifade edeceğimiz tecrübeleri de içinde barındırmaktadır.
Tarihe mal olmuş bir insana yapılacak en büyük kötülük onu eleştirmek veya kötülemek değildir, onu tarihsel gerçekliğinden farklı göstermektir. Bu tutum sadece o kişiye yapılmış bir haksızlık ile sınırlı kalmayıp bütün bir topluma ve insanlığa yapılmış kötülük sayılmalıdır. O halde Sultan Abdülhamid Hân ile ilgili yapılan yanlış değerlendirmeler sadece Sultan Abdülhamid Hân’ı veya Osmanoğullarını değil bütün bir milletin hem geçmişini hem geleceğini ilgilendiren önemli bir mesele olsa gerekir.
Osmanlı Devleti’nin “Cihan-şümûl /evrensel” olarak kendi şahsında temsil ettiği evrensel miras, Osmanlı tarihinin uzun süren tarihi içerisinde meydana gelen olaylara farklı bir bakış açısı ile bakılmasını zorunlu kılmaktadır. Sultan Abdülhamid Hân dönemini de bu açıdan değerlendirmek icap eder. İnsanın yeryüzündeki serüveni aslında bir hakikat arayışıdır. Platon insanın hakikati “bütün ruhuyla” araması gerektiğini söyler. Onu aramak için ise cehalet, ihtiras, hamaset ve bağımlılık gibi duygulardan arınmak gereklidir. Tüm öğretiler hakikate ulaşabilmek için ortam ve yöntemleri sağlayıp, esas işi hakikati arayan kişiye bırakırlar. Hakikat yolu “hikmet” yani bilgelik arayışıdır. O da bu dünyada yaratılmış en ekmel varlık olan insana mahsustur.
Asya bozkırlarından Avrupa içlerine Hindistan’dan Afrika’ya kadar çok geniş bir coğrafyada hüküm süren, devlet kuran, savaşlar yapan Türklerin uzun tarihleri boyunca kurmuş oldukları devletler içerisinde en uzun ömürlüsü olan Osmanlı Devleti Türklerin kökleri Orta Asya’ya dayanan evrensel devlet anlayışını zirveye taşıdıkları bir yapıyı temsil etmektedir. Osmanoğullarının eşsiz bir özelliği de 623 yıl süren hâkimiyetleri ile dünyada tek bir hanedan soyu tarafından yönetilen tek evrensel devletin kurucu soyu olmalarıdır. İşte bu devletin evrenselliğinin son temsilcisi olan padişah Sultan Abdülhamid Hân’dır. Yani bir anlamda kendisi “son padişahtı” Ondan sonra padişahlık sembolik bir makam haline getirilmiştir.
François Georgeon, “Bir Sultanın Ölümü, Bir İmparatorluğun Ölümü” diyerek Sultan Abdülhamid’in tahttan indirildiği 27 Nisan 1909’u sadece Sultanın devrilmesini değil, Osmanlı hanedanının zayıflamasındaki son aşamayı da temsil ettiğini söyler. Aslında Michel de Grece’nin de söylediği gibi hanedanın sonu, Sultan II. Abdülhamid'in Osmanlı İmparatorluğu'nun son gerçek padişahı olduğunu gösterecektir.
Sultan II. Abdülhamid, dünyanın son evrensel imparatorluğu olan Osmanlı İmparatorluğu’nu mutlak güçle yöneten son Osmanlı padişahıdır.